ÖZELLEŞTİRMEYLE (TALANCILARA) “HEY ONBEŞLİ” TÜRKÜSÜ’NÜN HİKAYESİNİ ANLATIYORUM

Hey Onbeşli onbeşli… Bu türküyü hatırladınız mı? Onbeşli türküsünün hazin hikayesini biliyor musunuz?

İşte size ‘Hey Onbeşli’ türküsünün hikayesi…

Özellikle özelleştirme adı altında milletin malını mülkünü talan edercesine satanların HEY ONBEŞLİ TÜRKÜSÜ’nün hazin hikayesini okuyup şapkayı önlerine koymalarını hasseten rica edeceğim!…

Çanakkale cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanların haddi hesabı aşmasına ve İngiliz Generali ASPİNAL OĞLANDER’in GELİBOLU’DAKİ KANLI MUHAREBELER TÜRK ORDUSUNUN ÇİÇEĞİNİ BİTİRMİŞTİR tespitinde ifadesini bulan gerçekten de İngilizler şehit olan gençlerimizi ÇİÇEĞİN TOMURCUĞU ve VAKTİ GELMEDEN SOLAN GÜL GONCASI’na benzetiyorlardı. Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir  türlü doymak bilmiyordu.

O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.

O günler köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.

Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla sürerken askerleri birkaç günlüğüne de olsa memleket iznine göndermeye gayret etmişti.

Çünkü harpte gün geçtikçe daha da artan kayıplar nüfusun tükenmekte olduğu korkusunu doğurmuş ve savaşan askerler memleketlerine nüfusu çoğaltmak üzere gönderiliyordu.

Çanakkale Savaşı sırasında, itilaf devletlerinin Nisan 1915’ten itibaren kara çıkarmasına başlamalarıyla birlikte cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç hasıl olunca Sultan V.Mehmet Reşat 27 Mayıs 1915’de emir yayınlayarak, yukarıda sözünü ettiğimiz askeri mükellefiyet kanununda değişiklik yapmak ve lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.

Sultan Reşat, yayınladığı emirde, mükellefiyet kanununun 42.maddesine ek olarak hazırlanan “Katib-i Sultaniye 10.Sınıf’a devam edenlere dair” başlıklı fikra hakkında şöyle geçici bir düzenleme yapma yoluna gitmişti.

“MADDE 1: Mükellefiyet-i Askeriye Kanunu geçici 42 maddesindeki fıkra geleceğe ertelenmiştir. Muayene-i intihaiye esnasında Mekteb-i Sultaniye’nin onuncu sınıflarında bulunanlar da hizmeti makzura hakkına nail olacaklardır.”

Sultan V.Mehmet Reşat’ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak, 1896 doğumluların, yanı 19 yaşındakilerin henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile 1897 doğumluların, bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanlarında kıtalara teslim olmalarını istemişti.

Padişahın ve Harbiye Nezareti’nin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla, Konya’nın tahsillileri ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve inancıyla silah altına koşacaklardı.

Ekseriyeti 15 ile 19 yaşında olan bu genç bahadırların cepheye katılmaları anısına, Anadolu’da yakılan meşhur “HEY ONBEŞLİ HEY ONBEŞLİ” adlı türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır. Burada sözü edilen 15’liler 1897 doğumlulardır (1315 doğumlular)

Yani 1 Haziran 1897 ile 22 Mayıs 1898 arasında doğan ve tam 18 yaşını doldurmamış olan gençlerdi. Türküde, bu 1315’li gençlerden şöyle bahsediliyordu;

Hey onbeşli onbeşli

Tokat yolları taşlı

Onbeşliler geliyor

Kızların gözü yaşlı

Aslan yarim kız senin adın Hediye

Ben dolandım sen de dolan gel beriye

Fistan aldım endazesi on yediye

Gidiyom gidemiyoram

Az doldur içemiyom

Sevdiğim pek gönüllü

Koyup da gidemiyom

Ne acıdır ki, zamanımızda bu türkü çalındığı vakit içeriğini bilmeyen insanlarımız oturdukları yerden kalkıp karşılıklı göbek atıp alkışla tempo tutmaktadırlar.

Ne kadar hazin değil mi?

Arkadaş yurdunu alçakları uğratma sakın…

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın…

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir belki yarın, belki de yarından da yakın

diyerek karşılıklı siperlerin 3 ile 8 metre kadar yaklaştığı, metre kareye 6000 merminin düştüğü, her iki-üç dakikada birinin şehit olduğu müthiş bir direniş sonuç 253.000 şehit. Bu bilinenler; Ya bilinmeyenler, o isimsiz kahramanlar. Şehit çocuğu şehitler.

Babası Trablus’ta, Balkan Harbi’nde, Çanakkale’de şehit olmuş, ana kuzusu çockular, gencecik delikanlılar. Dokuz cephede savaşın bedelini bu ana kuzuları çocuk yaştaki BÜYÜK ADAMLAR ödedi.

Çanakkale’ye gönderilecek 20’li, 30’lu, 40’lı yaşlarda kimse kalmayınca, “Ortaokul-Lise öğrencileri, babalarının yerini doldurmak için cepheye koştular!.. Hem de oyun oynamaya gidercesine, bayram yerine koşarcasına. Türkülerle, davulla, zurnayla gittiler.. Ve bir daha dönmediler…”

Çanakkale’de millet olmanın şuurunu ve gururunu kazandık… Ardından bu ruhla, İstiklal Savaşı’nı kazandık!..

Savaş bitip de, sıra ekonomik savaşa gelince, Çanakkale’ye gidip de gelemeyenlerin acısını bir kez daha yaşadık…

Çünkü cephelerde kaybettiğimiz ortaokul-lise ve üniversite öğrencileri, yani yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin beyin takımı olacak bir nesli kaybetitğimizi anladık.

Bu nedenle de Cumhuriyetimizin ilk yılları, siyasi, sınai, ekonomik ve bilimsel gelişme açısından çok zorlu geçti.

Hala da zorlanıyoruz..

Unutkan milletiz…

Geçmişte yaşadığımız onca acıyı unuttuk.

Bu vatan bizim diyerek yürekleri vatan sevgisi ile yanarak, milli birlik ve beraberliğin en güzel örneklerini vererek, bizlere bu cennet vatanın kalması için canını feda eden bu insanları unuttuk.

Onlara minnet borcumuzu ödemek için; bugün bizi bölmek isteyen iç-dış güçlere, dosta-düşmana karşı milli birlik ve beraberlik içinde Çanakkale Ruhu ile; “Bu Vatan Bizim” diye haykırmak yerine…

Özelleştirme adı altında 15’lilerin bize armağan ettiği ülke topraklarını parsel parsel satanlara bir ders olur mu diye bu yazıyı kaleme aldım.

Ruhsarı şad olsun,

Çanakkale’ye gidip de dönmeyen 15’lilerin ahını bir an düşünün derim…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Spor