YAPTIKLARINDAN KORKAN ERMENİLER ‘YOK’ DEDİLER

ÇIKAN KISIMLARIN ÖZETi: İki yıl boyunca bölgemiz insanlarına kan kustı-uran Fransız ve Ermeni işbirliğiyle gelişen karanlıklar, Mustafa Kemal Paşa’nın 16n Mart 1921 günü verdiği yol haritasıyla aydınlanmaya başladı. Çetelerimiz mucize sayılabilecek zaferlerle Fransızlara havlu attırdılar. Sonunda, 20 Kasım 1921 günü Ankara Barış Anlaşması imzalandı. Silahlar sustu, esirşler ve mahkumlar serbest bırakıldı. Bu durum, seri cinayet ve inanılmaz işkenceşerin faili olan Ermenileri çok rahatsız etti. Özellikle komitacılar alelacele kaçmaya başladılar. Bunun üzerine Pozantı’da bulunan Vilayet Yöneticileri kalan Ermnilere güvence verip gitmemeleri için öneriler götürdüler. 15 Kasın günü iki tarafın temsilcileri Kelebek İstasyonunda bir araya geldi.

Belediye Reisi Dıblanzade Mehmet Fuat, Suphi Paşa ve Dr. Eşref dillerinin döndüğü kadar “Kaçmayın, tıpkı eşli yıllarda olduğıı gibi kardeiçe yaşayabilir, birbirimizin bayramını kutlayarak kentimizi daha güzel günlere birlikte taşıyabiliriz. Burada atalarınızın mezarları, kiliseleriniz var. Mustafa Kemal Paşa da 5 Ağustos tarihli Adana Beyannamesinde size aynı güvenceleri vermişti” anlamında konuştularsa da karşı taraf tedirgindi.

Ermeni temsilciler, söylenenleri hazmetmek istercesine uzunca bir süre birbirlerine bakarak sessiz kaldıktan sonra şöyle konuştular: “Hiç kuşkusuz sizlerin samimiyetine inanıyor ve kesinlikle güveniyoruz. Fakat Fransa ile yapılan anlaşmada Ermenilerin yaşamını garanti altına alacak bir madde yok. Sizlerin de uluslar arası platformlarda resmi sıfatınız yok. Fakat sizden aldığımız sözü cemaatimize taşıyıp kararı kendilerine bırakacağız.”

VE, KAÇIŞ BAŞLADI

Kelebek toplantısından sonra bölgeye gelen “Kemalist” yetkililer ve Anlaşmaya imza koyan Fransız devlet adamları da “Kaçmayın, göçmeyin” anlamında konuşmalar yaptışar fakat bu öneri ve güvenceler kar etmedi. “Yaptıklarımızı mutlaka bize ödeteceklerdir” korkusuna kapılmışlardı. Yükte hafif pahada ağır eşyalarını denkleyip kendilerini istasyona atarak Mersine akın akın gitmeye başladılar. Buradan da sayısız vapura doluşup memleketi terk ediyorlardı. Bir hafta geçmemişti, Adana’da birkaç memur ve hasta dışında Ermeni kalmadı. Korku ve telaş o kadar derindi ki, yetim çocuklar sahipsiz ve kimsesiz vaziyette ortada kaldılar. Okullar kapandı. İşyerlerinde darabalar indi.

Fransız kurmay heyeti, Adana’dan henüz ayrılmamış olan Ermeni din adamları ile yakın ilişki içindeydi. Kontrol dışı nahoş olaylara karşı hem Fransızlar hem de Türk yetkililer dikkat kesilmişlerdi. Ermeniler, hasta ve yetimlerinin Halep’e taşınmasını istediler. 29 Kasımd da bu istekleri yerine getirildi.

ADANA YAĞMA

İLE TANIŞIYOR

Can havliyle kaçan Ermeniler kapılarını bile kilitlemeyi ihmal etmişlerdi. Adana bir anda “Yağma vaar!” nidaları yankılanmaya başladı. Yokluk, yoksulluk ve savaş ağırlığı ile perişan durumdaki halkın bir kısmı sahipsiz Ermeni evlerine giderek bulabildikleri ve taşıyabildiklerini aldılar. Yağma bir buçuk gün kadar sürmüştü. Yetkililer sokak sokak dolaşarak yağmayı durdurdularsa da zaten geriye bir şey kalmamış sayılırdı.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor