KAPI TOKMAĞI DEYİNCE ORADA DURMAK GEREK

Eskiden zil mi vardı da çalmadık!.. Düofon da yoktu… Kameralı sistem rüyalara bile girmezdi… Bütün bunların yerini genelde pirinçten yapılan tokmak, kapı tokmağı alırdı. Uzun süredir görmüyorum; umarım bazı eski yapılarda hala duruyordur.

Türlü çeşitler olmakla birlikte Adana’dakilerin yüzde doksandan fazlası el el biçimindeydi. Aklımda kaldığı kadarıyla bilekten aşağıya sol el motifliydi. Parmaklar küçük bir topu kavramış oldukları için hafif içe büküktü. Bilek tarafındaki menteşe kapı kanadına vidalanmış ya da çakılmış olur, eldeki topun tam karşısında da üç dört santim çapındaki yassı metal yer alırdı. Eli biraz kaldırıp da o yuvarlak metale indirince, “Tak…” diye tok ve güçlü sayılabilecek ses çıkardı. Ayrıca, aslan başlı, bilezikli tokmaklar da görülebilirdi.

Temel teknolojisini anlatmış olduk. Velakin tokmaklar “işari sır”         denilen bir yolla konuşur, kapıya gelene de, ev halkına da bazı bilgiler verirdi. Öncelikle, kapıdaki tak.. tak… evdekiler için mesaj demekti. Bizde, aralıklı iki tak…, halamın eşi Musa Emmi’nin geldiğine işaretti. Benim işaretim, peş peşe gelen iki tık’tan sonra aralıklı tek tık olurdu. Babam dört kez çalardı kapıyı. Komşu Sabiha teyzenin kapı çalışını annem şakkadanak anlardı. Şu da var; her kes bilirdi ki, ses zayıfsa, kapıdaki tanıdık biri değildir.

MEDENİ DURUM HAKKINDA BİLGİ

El biçimindeki tokmakların asıl mesajı parmaklardaydı. Hiçbirinde yüzük yoksa, o evde bekar kız olduğu anlaşılırdı. Yüzük parmağındaki alyans, evde gelinlik bekar olmadığının işaretiydi. Bu kadar değil tabii; bir de nişanlının varlığını işaret eden alyans da, orta parmakta yer alırdı.

Tokmaklar hiçbir zaman matlaşmazdı çünkü her gün defalarca kavrandığı için oksitlenmeye, matlaşmaya vakit bulamazdı. Sesinin o kadar güçlü olmasının nedeni, sanırım titreşimin kapı kanadına da ulaşmasının sonucudur. Kapımız geniş avluya açılırdı ve evimiz hayli içeride olmasına rağmen kışın her taraf kapalıyken bile kapının çaldığını duyabiliyorduk.

ANTİKA OLMUŞ AMA ŞİMDİ ZAMANI DEĞİL

Duydum ki, şimdi o tokmaklar antikacılarda hatırlı paraya satılıyormuş. Hatta bu yüzden Tire’deki kapılarda iki yüze yakın tokmak çalınmış. Erzurum’da da tokmak hırsızlığının olduğunu bir zamanlar okumuştum. Bu satırları yazarken aklıma geldi; ilk fırsatta antikacıları dolaşacağım, bakalım kapı tokmakları da var mı, yok mu!.. varsa, fiyatını öğrenip çıkarım. Niye derseniz, o tür eşyalara para harcamanın zamanı değil. Devlet büyüklerimizin “uçtu-kaçtı, şahlandı” veya          “bolluk var” gibi söylemlerine ne yazık ki inanamıyorum. Çünkü uçan-kaçan sadece fiyatlar. Hem de gıda maddelerindeki fiyatlar.

Psikolojik sınırlar aşılmış. Satıcı, bugün 10’a vereceği malın yenisini 15’e alma olasılığını düşününce, hele insafı da törpü yemişse, 17 diyor. Bazı marka telefonlarda satış durmuş. Matbaalar işe fiyat vermeye çekiniyor. Memleketteki kağıt fabrikaları satılınca, tek kaynak ithalat olmuş. Onun da ayarını döviz kurları yapıyor ki, yarının ne getirip ne götüreceğinden emin olmak çok zor. Anlayacağınız, bize yine “Tak…Tak…” yok!

  1. Pingback: Kapı tokmağı deyince orada durmak gerek – Nurettin Çelmeoğlu – adabul

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Röportaj

Sağlık

Spor