12 EYLÜL SONRASI KEMALİZM VE CHP GELENEĞİNİN SOL BİRLİK GİRİŞİMİ

12 Eylül 1980 darbesinin ilk icraatlarından birisi bütün partileri kapatmak oldu. 12 Eylül geldiğinde CHP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit, “Sol”, “Demokratik Sol” anlayışı ile CHP’nin ana omurgasını oluşturan Kemalist-Laik geleneksel CHP’liler arasındaki farklılık kopuş noktasına gelmişti.
Bülent Ecevit, 12 Eylül’den hemen sonra ‘Arayış Dergisi’ni çıkarttı. Rahşan Ecevit’in önde yer aldığı ‘Demokratik Sol’ siyasal yeni oluşum için yola çıktı.
Ortanın solu kimliğini damgasını CHP’ye vurmuş olan Ecevit, CHP’nin geleneksel parti bürokrasi ve siyasetçileri ile yollarını ayırıyor.
Ecevit, kendi zihnindeki ‘Demokratik Sol’ düşünceleri CHP içinde gerçekleştiremeyeceğine karar veriyor.
1965 genel seçimlerinin hemen öncesinde 29 Temmuz 1965’te genel başkan İsmet İnönü gazeteci Abdi İpekçi’yle yaptığı söyleşide CHP’nin çizgisinin ‘Ortanın Solu’ olduğunu ilk kez dillendirmiştir.
İnönü; “CHP bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştır” diyor. Ve aslında laikiz dediğimiz günden beir ortanın solundayız diyor.
CHP’nin durup dururken kendine yeni bir kimlik aramasının nedeni, 1960’lar dünyasında özgürlük ve sol rüzgarın esmesi ve en başta da Türkiye İşçi Partisi’ne tabandan gidecek oyları engellemek, hem gidişata uyduğunu göstermekti.
İnönü, solu başı boş bırakarak ülkeyi tehlikeli maceraların ağına ve kucağına terketmekten ise başında kendisinin bulunduğu CHP’nin disiplini altında ve ılımlılık sınırında tutmak gerekir diyor.
CHP’nin sol çizgide geldiği yer 28 Haziran 1974’te toplanan Tüzük Kurultayında “Demokratik Sol” kavramı doğrultusunda parti tüzüğünde yapılan değişiklikle, ‘Demokratik Sol’un marksizmden kaynaklanmayan yeni bir kavram olduğu vurgulandı.
CHP’nin 1923-1970 arasındaki yaklaşık yarım yüzyıllık zaman parçasında temel değerleri gerekirse merkez liberal/burjuva/sağ bir parti olarak nitelendirmedir.
Aslında ‘Ortanın Solu’ ‘Reel Sol’un büyümesi karşısında kendi kökenlerinin giderek daha çok bilincinde olan CHP’nin Kemalizmi yeniden dönüştürme ve onu bu kez dönemin koşullarına uygun bir sol anlam yükleyerek yeniden kurma girişimidir.
İnönü’nün o günlerde “Biz eskiden de ortanın solundaydık”, “Atatürkçülük de ortanın solundadır” deyişini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Devlet kuran ve toplumu yukarıdan aşağıya dizayn etmek zihniyetiyle hareket eden CHP evrensel her şeyi Kemalizm içine boca ederek ‘Ulusalcılık’ kazandığını düşünüyor.
Bundan dolayı, Türkiye’de meşruiyetçi merkez solun geleneği CHP’den, onun ortanın solu ve demokratik sol açılımlarından başlatılıyor.
CHP’nin sol üstündeki bu vesayetçiliği, toplumun zihin dünyasında evrensel sol ideoloji politikalarla alakası olmayan, devletçi, orducu vesayetçi CHP ile özdeşleşmiş sol zihin dünyası oluşturuldu.
Bazı arkadaşlar Türkiye’de sosyal demokrasiyi ve CHP’yi şöyle tanımlıyor: “Türkiye’de sol derken bunun içinde kendini sosyal demokrat” olarak tanımlayanları çok fazla düşünmüyorum.
Çünkü Türkiye’de bu kavram başka bir çok siyasi kavram gibi vahim anlam kaymalarına uğratılmış bir kavramdır. Bu günkü CHP’ye baktığımızda, ne demek istediğimizi görüyorsunuz; Ama ille bugünküne bakmak gerekmiyor, bu hep böyleydi.
Türkiye’de kendine göre bir komünizm vardı; ama bir sosyal edmokrasi yoktu, çünkü sosyal demokrasi, özellikle Dünya Savaşı sonrası koşullarında bir ‘Yeraltı Hareketi’ olarak var olamazdı.
Daha önce de sık sık belirtildiği gibi onu ‘Yerüstünde’ var etmeyen güç, CHP’nin ta kendisiydi. Sonra günün birinde (1960’larda 1965-Türkiye İşçi Partisi siyaset yaparken) Milli Şef’in ‘Ortanın Solundayım’ diye bir beyanat vermesiyle bu partinin ne kadar ‘Sosyal Demokrat’ olacağı aslında o günden belliydi.
O zamandan beri binlerce gün birlik, olay, kavga, çatışma yaşandı. Ama genel gidişte hiçbir zaman ciddiye alınacak bir yön değişikliği görülmedi.
Onun için, kavramı ne olduğunu bilerek kullanan az sayıda birey dışında, CHP’yi ve Ecevit’in DSP’sini içine alan bir soldan söz etmeyelim. Bunlar Türk Milliyetçiliğinin aktığı ana yatak üstünde kurulmuş partilerdir.
Kendilerini baştan sağ olarak tanımlayan partilerden farkları, topluma değil, devlete bakışlarındadır. CHP kendini sol olarak tanımlarken, ideolojik temelini, laikçi, cumhuriyetçi, devletçi, milliyetçi ve bunların toplamı Kemalist resmi ideoloji olarak tanımlıyor.
CHP’nin bu tanımı ve duruşuyla kendi dışındaki evrensel sosyal demokratları, liberalleri, marksistleri hem etkilemiştir, hem de onların serpilip gelişmesinin önünü tıkamıştır.
Sosyalist solun etkili olduğu dönemlerde CHP daha çok soldan söz ederken, sosyalistlerin güçsüz olduğu dönemlerde resmi ideoloji ve Kemalizm söylemi öne çıkmıştır.
CHP 1960 sonrasından başlayarak hem solun içnide, hem solun dışında olmuştur.
12 Eylül sonrası Türkiye siyaseti yeniden yapılanırken CHP geleneğinden gelen geniş bir kesim siyasal hayatta yeniden örgütlendiler.
Sosyal Demokrat solda birlik girişimleri ve yaşanan ayrışmalar başlı başına bir araştırma konusu. Ancak, Halkçı Parti, SODEP birelşemis, SHP ve CHP birleşme tartışmalarının tarihsel gelişmenin temel noktalarının altını çizerek not düşmek gerekiyor.