DİVİTİMİZ, HOKKAMIZ MÜREKKEP KAĞIDIMIZ

1950’li yıllardı. İlk okul ikinci ve üçüncü sınıfta, güzel yazabilmemiz için haftada bir yazı dersi görürdük. O gün, çantamıza fazladan yazı defteri ile divit, üç, kurutma kağıdı koyar, hokkamızı da önlük ceplerinden birine yerleştirirdik.

Gençler için bu sözcükler yabancı gelebilir; tek tek yazalım…

ÖNLÜK, kız, erkek fark etmez, ilkokul çocuklarının okul kıyafetiydi. Uzun kollu, arkadan ilikli, erkeklerinki kısa, kızlarınki dize kadar etekli giysilerimizdi. Önde iki cep olur, en az birinde mendilimiz bulunurdu. Millimensucat Okulundaydım ve Başöğretmenimiz, eğitim çevrelerinde Kara Kemal diye bilinen Kemal Pekkoçak’tı. Babamın yakını olduğu için çok iyi tanırdım; inançlı, sağlam cumhuriyetçi ve Atatürk hayranıydı. Darlık çeken nesil temsilcilerinden olduğu için, önlük kumaşlarımızın mutlaka yerli malı dediğimiz ucuz dokumadan dikilmesini ister, siyah saten önlüklere asla izin vermezdi. Hepimiz ayrıca beyaz yaka takmış olurduk.

HOKKA, güvenle, üstümüzü başımızı kirletmeden mürekkep taşıma kabımızdı. Kahve fincanından azıcık büyükçe olurdu. Üst kapağ huni gbü aşağı doğru açılırdı. Huni, kabın belli bir derinliğine kadar uzanırdı. Böylece, sallansa da, devrilse de mürekkep hokkada kalır, etrafı kirletmezdi. Çünkü, mürekkep huni ucunun birazcık altına kadar doldurulurdu.

DİVİT, rahat tutulabilecek biçimde tornalanmış kalem gibi aracımızdı. Alt yanındaki yuvaya metal uç takılır ve bu uç mürekkebe batırılarak yazı yazılabilirdi. Uçtaki mürekkeple belki üç, belki dört sözcük yazdıktan sonra hokkaya tekrar batırılması gerekirdi.

DİVİT UCU ise ince metalden şekillendirilmiş yazı aracımızdı. Mutlaka divitle kullanabilirdik. İnce ve orta kalınlık ta normal yazı uçları dışında, hat sanatçılarının kullanabileceği kesik uçlar ve bir de çok kalın yazı için tablalı uçlar bulunurdu. Tablalıların dibinde, istenilen büyüklüğe göre, bir milimden beş milime kadar ortadan yarık yuvarlacık bir disk yer alırdı.

En çok kullanılan MÜREKKEP markası Pelikan’dı. Sonradan çıkan Quink (veya buna benzer bir marka) daha ucuz ve daha güzel olduğu için Pelikan’ı bastırdı. Çok daha ucuza mal ettiğim için Kitapçı ARYUVA veya EVRENDİLEK’ten toz mürekkep alır suya dökerek mürekkep yapmayı öğrenmiştim. Üstelik toz mürekkeplerin pek çok rengi de bulunabiliyordu.

Ortaokul ikinci sınıftayken denedim. Çay kaşığının ucundaki bici boyası ile dört-beş şişe dolduracak kadar mürekkep yapabilmiştim. Belki de mürekkepler içinde en güzel kırmızı benimkiydi. Bit pazarını dolaşıp bulabildiğim küçük şişelere doldurarak okulda satmaya başladım.

Kitapçıda 1 Lira olan mürekkepten daha güzelini 20 kuruştan verince satış patladı. Fakat şişe sıkıntı oluyordu. Üçüncü gün hammadde stokumu arttırmıştım. 2 Liraya yakın da karım vardı. Nasıl olduysa babam duymuş. O gün, “babamı utandıracak iş yaptığım için” esaslı bir azar işittim. Hammaddelerim ve şişelerim zibil tenekesine atıldı. O yıllarda çöp kutusu diye bir terim bilmez, zibil tenekesi kullanırdık çünkü.

KURUTMA KAĞIDI, yazıdan sonra başka sayfayı kirletmesin veya dağılmasın diye mürekkebin üstüne koyup hafifçe bastırdığımız kalınca, emici, pembe kağıttı. 6-7 santim eni, 20 santim kadar boyu vardı.

Unutmadan, bir de yazı defterimiz vardı.Çizgileri büyük ve küçğk harflere göre ayarlanmış, özel defterlerdi. Şimdiki nesil sanırım sıradan defteri bile pek kullanmıyor. Yazıları da bana göre zor okunuyor.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor