“SÖMELEK” SADECE NEVRUZDA PİŞİRİLİR

Sömelek sever misiniz? Hiç yediniz mi?.. Hani şu ilk bakışta fazla kavrulmuş bol yağlı irmik helvasına benzeyen tatlımsı-acımsı yiyecek var ya, onu soruyorum.  Ben yedim…

Taşkent’te kurulmuş ilk Türk-Özbek Ortaklığında Yönetim Kurulu Başkanıydım. Zaman zaman uzun süreli kaldığım kentte iki kez Nevruz gördüm. Oralarda nevruz kutlamaları bizdekinden çok daha ihtişamlı. Rus hakimiyeti altındayken de aynı coşkuyla kutlanırmış. Dediklerine göre, Türki Devletlerdeki Ruslar da, Türkler kadar benimsermiş Nevruzu.

Taşkent’in Kuyluk semtinde şirket adına satın aldığımız ev geniş bir meydana bakıyordu. Nevruzdan bir gün önce ikindi vakti buraya kocaman kazan getirdiler. Dikkatimi çekti, kadınların hemen hemen tamamı özgün Özbek kıyafeti giymişti. Erkekler de dobbeli ve çapanlıydı. Doppe, çepeçevre desen işlenmiş Özbek başlığı. Çapanı da, cepsiz, düğmesiz pardesü diye arif etsem pek yanılmış olmam.

Kılık-kıyafeti fark edince anımsadım; ertesi gün Nevruzdu ve Taşkentin her yanı süslenmiş, çarşıyı-pazarı heyecan sarmıştı. Kazanı merak ettim. İnip kalabalığa yanaştım. Kazana döktükleri çimlendirilmiş buğdaya su ekliyorlardı. Bir yanda da çeki-çeki odun yığılmıştı. İki delikanlı kazanın altını tutuşturdu. Bunlara dikkat ederken güçlü bir “da-da-da-dat” sesiyle irkildim. Zaman zaman kulağıma gelen bu monoton sesin kaynağıyla ilk kez karşılaşıyordum. İki metre kadar boyu, iki santim kadar çapı olan, uzak ucu trompetinkine benzer huni şekilli alet. Notası yok. Sadece dört kez üfleyip “Da-da-da-dat” sesini çıkarılıyor ama peş peşe değil. Her on, onbeş dakikada bir çalınıyor.

Dönelim kazana… Ateş canlanırken uzun malaya benzer tahta aletlerle karıştırmaya başladılar. Yorulanlar, tahtayı bir başkasına verdiği için karıştırma fasılasız sürüyordu. Gençler biraz ileride kocaman bir ateş daha yaktı. Kızlı-erkekli şarkılar söyleyip el çırpmayı kimin ya da  kimlerin başlattığını görmedim. Ben hariç herkes  koroya katılırken kalabalık hızla büyüyordu. Az sonra, ateşin çevresinde halka oluşturdular. Gençlerden biri ateşe doğru bir-iki adım attıktan sonra hızlandı ve atladı alevlerin üstünden. İki dakika sonra bir başkası, bir başkası derken her saniye ateşten atlayan gençlerle coşkunun şiddeti arttı.

Arada sırada selamlaştığım komşu kadın benim meraklı takibimi fark etmişti, anlattı. Sömelek, ılıkça bir yerdeki leğende ıslatılıp çimlendirilen buğdayla yapılan  tatlıymış. Şeker falan katılmıyor, sadece buğday ve su. Sabaha kadar pişeceğini söyledi. Gülüş-cümbüşle şamata karışımı coşkuyu komşulara bırakıp eve geçtim. Sabah bir tabak sömelek geldi. Hafif tatlıydı. Birkaç kaşık aldıktan sonra damak tadıma pek uygun olmadığı için bıraktım. Şamatanın sabaha kadar sürdüğünü gelen seslerden anlıyordum.

Kahvaltıdan sonra, asıl gösterilerin yapılacağı Ali Şir Nevai Meydanına gittim. Yüzlerce genç kız, rengarenk, yaldır yaldır parlayan özgün kesimli elbiseleriyle ahenkli dans gösterileri yapıyordu. Ben gelmeden önce kutlama konuşması yapan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov da oradaydı. Kentin yarısı kocamandan daha geniş meydana sığmamış, çevreye taşmıştı. Bugün Nevruzu yazanlar, televizyonda anlatanlar çok olacaktır. Ben de “Sömelek hakkında konuşayım” dedim.

Nevruzunuz kutlu olsun.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor