ALİ NOHUTÇU VE DE CEMAL KANLI
Ortaokuldayım. 27 Mayıs İhtilalinden bir-iki hafta evveldi. Babam, “ucuz etin tiridi yenmez” diyerek pahalı fotoğraf makinemi alalı birkaç gün olmuştu. 36 pozluk, kaliteli Agfa’yı omuzuma takmadan dşarı çıkmıyorum… .
İstiklal Ortaokul öğrencisiyim; Kurtuluş Caddesi’nde yürürken , orta yaşın üstünde, siyah şalvarlı, uzun boylu bir amca önüme geçti. Baş parmağını, yukarı diktiği işaret parmağına dokundurarak elini bana doğru uzattı. Başını da hafifçe sağ omuzuna göre eğince, bir şeyler isteyeceğini anlayıp durdum. Gözlerine bakarak konuşmasını bekledim. Birkaç kez yutkunduktan sonra “Senden lütfen bir ricam vardır” dedi ve yeniden yutkunmaya başladı. “Buyur!.. Nedir rican?” soruma cevap vermeden önce birkaç kez daha yutkunduktan sonra, “Buralarda Ali Nohutçu varmiş. Bilyon mu nerde?” dedi.
Ali Nohutçu!.. İçimden birkaç kez Ali Nohutçu, Ali Nohutçu diye geçirdim. Yok, hiç duymamıştım bu ismi. Yanıbaşımızdaki fırına gidip sordum. Dört işçi merakla yanaştı.Birbirlerine bakarak Ali Nohutçu ismini peşpeşe tekrarladıktan sonra olumsuz cevap verdiler. Adını unuttuğum otele girip katibe sordum, ı-ıhhh, o da çıkaramadı. Amca hala boynu bükük, gözlerinde yalvarışla ümit karışımı bakışla beni takip ediyor. Fotoğraf tab ettirdiğim Foto Sümer yakındı. Oraya gidip sordum Ali Nohutçu’yu. Amca da arkamda. Stüdyo sahibi Hüseyin Abi amcaya bakıp gülerek sordu: Sana mı lazım Ali Nohutçu? Amca başını salladı. Hüseyin Abi kapıya çıkıp karşımızdaki Sümerbank Fabrikası duvarının sonunu işaret ederek, “Duvarın bittiği yerdeki sokağın başında” dedi. Amca, teşekkür anlamında, selam veren japonlar gibi defalarca eğilip yürüdü.
Hüseyin Abi bana döndü, “Alaminütçüyü arıyordu, anlamadın mı?” dedi. Anlamamıştım. A la minüt, Fransızca “Dakikada” gibi anlam taşır. O yıllarda acele vesikalık çektirmek zorunda kalanlar, sehpa üstündeki sandık gibi kocaman tahta makinenin karşısına geçerek poz verirlerdi. Filim yerine kart kullanılır, sandığın dibindeki küçük küvette banyo edilerek negatif elde edilirdi. Bundan sonra negatiften çekim yapılınca da pozitif fotoğraf sağlanmış olurdu. İşlemin tamamı beş aştı dakika sürerdi. Amca da, acele vesikalık için kendisine önerilen ismi Ali Nohutçu olarak anlayınca iş karışmıştı.
Birkaç yıl sonra Kadıncık Santral inşaatı Müşaviri Belçikalı şirkette çalışıyordum. Brüksel’den yeni gelmiş mühendis için ikamet izni sorunu çıktı. Ankara’ya, Emniyet Genel Müdürlüğüne gittim. Ana kapıdan girerken sivil biri durdurup sordu, “Nereye?” Derdimi anlattım. Holün hemen yanıbaşındaki camlı odayı gösterip bir çırpıda “Cemal Kanlı odada görüş” dediğini anladım. Camlı odada iki memur vardı “Cemal Kanlı Bey?” sorumu ikisine yönlendirdim. Pala bıyıklı olanı kuşkulu ifadeyle yüzüme uzun uzun baktıktan sonra konuştu “Burada bu isimde kimse yok! Seni kim gönderdiyse bidaa sor.” Kapıda durduran adama tekrar gittim ve Cemal Kanlı’nın yerini sordum. Adam aynı yeri gösterip yüksek sesle fakay bu kez kızgın ifadeyle, “Oooğlum, aha karşıdakı cemakanlı odaya varacan” demez mi!..
Camekan yerine (k) sesini de kalınlaştırıp cemakan deyince, ben garip, Cemal Kanlı isimli olmayan adamı aramıştım. Neyse, düzelttik meseleyi ve çözüp döndük.