BİZ SON 20 YILDA NE ÜRETTİK NE TÜKETTİK

Milletlerin, devletlerin yükseliş ve çöküş nedenlerinin en başında ekonominin geldiğini belirten Atatürk, 100 yıl önce ‘Kalkınmamızın, ilerlememizin temel şartı iktisadi hayatı canlandırmaktır.’ diyor ve yol haritasını şöyle çiziyor;
“Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.Savaş meydanlarında değerli evlâtlarımızın süngü ve silâhlarının zaferi yeterli değildir. Bu zafer ve başarı çok büyüktür. Ancak, gerçek refah ve mutluluğa sahip olabilmek için, asıl bundan sonra çalışmak gerekir. Sizin için zafer ve ilerleme alanı ekonomide, ticarettedir.”
Türk devleti kanunen yeni kurulmamışken, Cumhuriyet’in ilan edilmesinden 4 ay önce, TBMM Hükümeti’nin çetin geçen Lozan Barış görüşmelerini sürdürdüğü dönemde Mustafa Kemal Atatürk, Şubat 1923’te 1. İktisat Kongresi’ni, yani İzmir İkitsat Kongresi’ni toplar. Bu, askeri Milli Mücadele’nin mihenk taşlarından olan Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin ardından, yeni kurulacak Türkiye’nin ekonomik çatısını oluşturan tarihi bir kongredir.
Gazi Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir İzmir İktisat Kongresi’ne gelirken Basmane Garı’ndaki
Açış konuşmasında “Milleti oluşturan halk sınıflarının içinden gelen” diye tabir ettiği çiftçi, sanayici, işçi ve tüccarlardan oluşan 1135 delegenin katıldığı kongrede, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlık hedefinin çerçevesinde 12 maddelik “Misak-ı İktisadi” belirlenir..
Bankacılıktan sanayiye, ticaretten tarıma yol haritasının çizildiği kongrenin ardından yerli üretimin geliştirildiği, özel sektör ağırlıklı ve piyasa ekonomisine yönelik bir iktisadi kalkınma modelinde karar alınırken Cumhuriyet tarihine geçecek şu somut adımlar atılır;
– 1 milyon liralık sermayesini 250 bin lirasını bizzat Atatürk’ün verdiği ve Celal Bayar’ın liderliğinde Türkiye İş Bankası’nın kurulması,
– Sanayi dallarının kurulması ve sanayinin teşviki kanunu,
– Demiryolu işletmelerinin millileştirilmesi ve kabotaj kanunu,
– İç gümrüklerin kaldırılması ve dış ticaret için koruyucu gümrük tarifelerinin oluşturulması,
– Her ilde ticaret, sanayi ve esnaf odaları ile bağlı okulların kurulması,
– Bütçe gelirlerinin neredeyse yarısını oluşturmasına rağmen çiftçinin üzerinde yük olan “aşar vergisi”nin kaldırılması, tütün tarımının serbest bırakılması, kooperatifçilik kanunu yapılması,
– Amele tabiri yerine işçi denilmesi, sendika hakkı, 8 saatlik mesai sınırı, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın kabul edilmesi, ücretli izin hakkı, işçilerin sağlığı için sıhhat vergisi, hastane ve dispanser yükümlülüğü .
..Ve 1923 ile 1929 yılları arasındaki dönemde Türkiye ekonomisinde uzun yıllar çok önemli yer tutan tesisler art arda açılır.
Yıl 1929 .. ABD’de yaşanan Büyük Buhran sonrası gerileyen dünya ekonomisinin ardından, Atatürk liderliğinde özel sektörün ağırlığını devletin almaya başladığı planlı bir ekonomiye geçilir. 1930 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulun,ayrıca, ilgili sektörleri desteklemesi için Sümerbank, Etibank, Denizbank, Belediyeler Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türk Ticaret Bankası’nın kuruluşu da gerçekleşti. Ziraat Bankası da yeniden düzenlenir.
Yıl 1930 “İktisadi Vaziyetimize Dair Rapor” ile başlayan çalışmaların ardından, dünyayı sarsan buhrana önlem alınarak kamu harcamaları kamu gelirlerine uygun olarak dengelenmeye, ithalata da sınırlamalar getirerek dış ticaretin açık değil fazla vermesi çalışmaları başlar.
İstatistik Genel Müdürlüğü 1930, Tekel Genel Müdürlüğü 1931, PTT Genel Müdürlüğü 1933, Hava Yolları İşletmesi 1933, Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü 1935, Maden Tetkik Arama Enstitüsü 1935, Elektrik İşleri Etüd İdaresi 1935, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü 1936, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 1937, Toprak Mahsulleri Ofisi 1938 kuruluyor.
1923 yılına kadar açılmış olan Türkiye genelindeki irili ufaklı bütün fabrikaların sayısı 386 olurken, 1923-1933 yılları arasında açılan ülke genelindeki bütün fabrikaların sayısı 1087’ye yükseliyor.
1933 yılındaki Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile ana hammaddeleri yurt içinde olan ve üretilebilen, kısa zamanda kurulabilecek sanayi hamlesi başlıyor. Dünyada planlı sanayileşmenin ilk örneklerinden kabul edilen bu dönemde dokuma, kimya, kağıt, madencilik, çimento , cam ve şişe gibi sektörlerde çok önemli atılımlar yapılıyor.
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın yürürlüğe girdiği 1934-1938 arasında açılan fabrikalarla ülke genelindeki fabrika sayısı 2000’ü geçiyor. Sayısı 36 olan devlet işletmeleri 111’e çıkarken Türkiye’nin ilk iktisadi devlet teşekkülü olan Sümerbank’a sanayi planlamak ve yatırımlara öncülük yapmak görevi veriliyor. Barut, top, tüfek fabrikası da şeker, cam, çimento tesisleri de bu dönemde kuruluyor.
Yukarıda bahsedilen sanayi dallarında 20 fabrikanın kurulması ve bu fabrikalar için 43.453.000 TL yatırılması ve finansmanının Sümerbank ve İş Bankası tarafından karşılanması ön görülüyor.
1923’te Türkiye, 50.1 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirirken açılan fabrikalar sayesinden 1938’e gelindiğinde bu rakamı 115 milyon dolara kadar yükseliyor. Türkiye bu zaman diliminde yılda ortalama yüzde 8 ile cumhuriyet tarihinin en yüksek ortalamasını yakaloyor ve milli gelirini 570 milyon dolardan 1.5 milyar dolara yükseltiyor. Bu dönemde kişi başına milli gelir de 47.5 dolardan 89 dolara kadar çıkarılıyor.
Atatürk’ün büyüklüğünü okudunuz mu? Düşmana karşı savaşırken bile milletin geleceğini düşünen bir lider..
Ne demişti büyük önder;
“Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.”
Bir de organize suç örgütü lideri Sedat Peker ne diyor ona bakalım;
“Tabii Adana’daki bir grup ile dolaylı yollardan bağlantısı olan Borsa Gündem gazetesi ve Hürriyet ekonomi yazarı Burak Taşçı tarafından ‘İmzalar Mine Tozlu Hanıma aitmiş’ diye haberler giriyorlar. Marka Yatırım Holding’in patronu Mine Hanım sadece kendisine değil bazı iş insanlarına da bunun gibi sahte hacizler uygulandığını görünce bu kişilerle yan yana gelerek Adana Organize Şube Müdürlüğü’ne müracaat ediyorlar. Yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir. Adana Organize Şube dosyayı aldıktan sonra imzaların gerçekten Mine Tozlu Sineren’e ait olup olmadığını anlamak için dosyayı adli tıp kurumuna gönderiyor.
Gelen sonuç gerçekten çok şaşırtıcı. ‘İmzalar Mine Hanım’a ait değildir’ diye rapor geliyor. Organize şube buna çok şaşırmış olacak ki bir bahane bulup dosyayı adli tıbba bir kez daha yolluyor. Gelen ikinci rapor da bu imzaların Mine Hanım’a ait olmadığı yönünde. Bunun üzerine Adana Organize Şube büyük bir operasyon düzenleyerek bu sahte senetlerle haciz düzenleyen ve de bu gazetecilerle dolaylı olarak beraber hareket eden suç örgütüne operasyon düzenliyor. 40 kişinin üzerinde insan tutuklanıyor. Bir insanın aklının almayacağı iğrençlikler yaşandıktan sonra yeni gelen SPK Başkanı, Marka Yatırım Holding’in sahibi Mine Hanımı çağırarak ‘Sizin savunmanız alınmadan size ceza verilmiş. Biz bunu düzelteceğiz’ diyerek kendisine güvence veriliyor (sadece Mine Hanım’a değil rüşvet vermediği için bu mağduriyete uğrayan herkesi çağırarak hepsinin savunması alınıp aynı güvence bütün mağdurlara veriliyor).
Buradan Mine Tozlu Sineren Hanımefendiye seslenmek istiyorum. Yayınladığım tüm bu evraklara rağmen size rica ederlerse sakın beni yalanlamaya kalkmayın. En son Sezgin Baran Korkmaz benim şirketimdeki olayları benden iyi biliyorsun dediğinde kendisine serdengeçtiler her yerde demiştim (Bundan sonraki tweetlerimde gördüklerinize asla inanamayacaksınız).”
Geldiğimiz durumun ve vahametin farkında mısınız?
Gelen çarpıyor, giden çarpıyor bu ülkeyi.
Lütfen geriye dönüp bir bakın..
Biz son 20 yılda ne ürettik, ne tükettik!
Ne kaybettik, ne kazandık..