“Adana’da arazi rantı, siyasal ve ekonomik ranta dönüşüyor”
ADANA (BÖLGE) – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Müzeyyen Şevkin, Adana’daki nüfus artışıyla birlikte şehirdeki kontrolsüz genişlemenin, tarım alanları işgalini, çevre ve görsel kirliliği, sağlıksız, niteliksiz ve kaçak yapı yoğunluğunu beraberinde getirdiği gibi sosyal ve kültürel alan dengesinin yetersiz kalmasını da kaçınılmaz kıldığını vurguladı.
Gerek merkezi gerekse yerel karar mekanizmalarımızın planlama hiyerarşisi yönünde somut adımlar atması gerektiğinin bilinci ile gelecek nesillere sağlıklı kentler bırakma isteğini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kürsüsünden dile getiren Dr. Şevkin, “Yaşamak için yaşatalım” dedi.
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin 1. Maddesi üzerine parti grubu adına söz alan Dr. Şevkin,Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü kullanımındaki kadastral yolların hazine adına tescilini öngören madde içeriğinin amacına uygun olarak hayata geçirilmesini diledi.
Ülkemizin temel sorunlarının başında çarpık kentleşmenin geldiğini belirten Dr Şevkin, Türkiye’deki tüm planlama ve uygulama süreçlerinde “mülkiyet olgusuna” önem verilmesi gerektiğini belirtti.
ARAZİ RANTINA DİKKAT ÇEKTİ…
Özellikle son 16 yılda İmar Kanunu, Yapı Denetim, Planlı Alanlar, Büyükşehir, Bütünşehir, kentsel dönüşüm gibi kanun ve yönetmeliklerin sıkça ele alındığını ve normal ölçülerin oldukça üzerinde değişikliğe uğratıldığını ifade eden Dr. Şevkin, “Tüm bu değişiklikler günü kurtarma düşüncesiyle yapıldığı için çözüm getirmemiştir. 3194 sayılı İmar kanunu ve Yönetmeliklerinin eksiklikleri bir yana; yanlış uygulanması ile yaşanılamaz hale getirdiğimiz kentlerimizi şimdi “Kentsel Dönüşüm” yaparak kurtarmaya çalışıyoruz. Ancak burada da bakış açımız değişmediği sürece çözüm yerine daha çok sorun yaşayabiliriz. Esasen sorunun nedeni planlama ve uygulama süreçlerinde ortaya çıkan arazi rantının siyasal ve ekonomik ranta dönüşmesidir” dedi.
EĞİTİMLİ KADROLARIN ÖNEMİ
Gelinen süreçte kentlerimizin geleneksel yöntemlerle yönetilmesinin artık imkânsızlaştığını, kentlerimizde “Kent Bilgi Sisteminin” kurulması ve yaşatılması sürecinin de yanlış yürütüldüğünü ifade eden Dr. Şevkin, bu sürecin ana nüvesinin doğru bilgi, güncel sayısal harita, sistemi kullanacak ve veri güncellemesi yapacak eğitimli kadrolar olduğunu vurguladı.
Doğal afetlerin sonucu ortaya çıkan tahribat ve can kayıplarının yüksek olmasının temelinde yatan en önemli gerçekliğin ülkemizdeki yapılaşmanın sağlıklı kentleşme ilkelerine aykırı, plansız, denetimsiz bir süreçle üretilmiş olmasından kaynaklandığını dile getiren Dr. Şevkin, şunları söyledi:
“Bu sürecin neticesinde ülkemizin mevcut yapı stokunun çoğunluğu maalesef ki depreme dayanıksız kaçak yapılardan oluşmaktadır. Son olarak İmar barışı adında yürürlüğe konulan imar affı da bu özelliktedir. İşin acı yanlarından biri başvurular yeterli görülmeyip, başvuru tarihi iki kez uzatılmıştır. Hazırlanan yasa, adına ‘imar barışı’ denilerek, af sözcüğü gizlenmeye ve ‘barış’ sözcüğünün erdemliliği kullanılarak kamuoyunda yasa sempatik hale getirilmek istenmektedir. Bu düpedüz bir imar affıdır. Yasanın çıkış gerekçeleri arasında afet risklerinin azaltılması denilmesine rağmen, kayıt altına alınacak olan kaçak yapıların afete karşı nasıl hazırlanacağı ile ilgili tek kelime düzenleme yapılmamaktadır. Yasanın özü; kaçak yapı, hormonlu bina, hazine arazisi gaspı vb. gibi her türlü usulsüzlüğün ücret karşılığında affını içermektedir. Yani vatandaşa imar suçu işle ama parasını verdiğin sürece sorunun ortadan kalkacak denilmektedir. Yasada af ile toplanacak paraların kentsel dönüşüm projelerinde kullanılacağı ifade edilmiş olsa dahi, hükümetin daha önce deprem için kullanılmak üzere topladığı ÖTV bedellerinin yol yapımlarında kullanıldığı düşünüldüğünde, af ile elde edilen gelirin nereye aktarılacağı konusunda önemli ipuçları vermektedir. Yasa ile yapı kayıt belgesi alan binalar için daha önce düzenlenmiş idari para cezalarının affedileceği öngörülmektedir. Bu durum daha önce söz konusu cezaları ödemiş vatandaşın vicdanlarını sızlatacak düzeydedir. Bu imar affı da daha önceki aflar gibi çarpık kentleşme ve kaçak binaların sayısını arttıracak, nasılsa bir gün af gelecek beklentisi ile ruhsatlı bina sayılarının azalmasına neden olacaktır. İmar barışı ile imar kirliliğine neden olan yapı sahipleri ve müteahhitlerin suçları affedildi ve ceza davaları düşürüldü, aynı davalarda sorumluluğu bulunan teknik elemanların ise davaları devam ettirildi, bu durum Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
ADANA’YI ÖRNEK GÖSTERDİ
Yapı kayıt belgesi alarak yasallaşan yapı denetimli hormonlu binalarda; müteahhit firma imar affına başvurarak durumu kurtarırken, yapı denetim firması kaderi ile baş başa bırakılmaktadır. Vatandaşın beyanını esas alan ve yapı süreçlerinin tüm aktörlerini devre dışı bırakan bir imar affı anlayışı ileride telafisi imkansız sonuçlar doğuracaktır. Zaten kentlerin en önemli sorunu içinden çıkılmaz hale dönüşmektedir. Bu af ile mevzuata uygun yapılmış bina ile kaçak bina eş değer sayılmıştır. Örneğin Adana’daki nüfus artışıyla birlikte şehirdeki kontrolsüz genişleme, tarım alanları işgalini, çevre ve görsel kirliliği, sağlıksız, niteliksiz ve kaçak yapı yoğunluğunu beraberinde getirdiği gibi sosyal ve kültürel alan dengesinin yetersiz kalmasını da kaçınılmaz kılmıştır. Gerek merkezi gerekse yerel karar mekanizmalarımızın planlama hiyerarşisi yönünde somut adımlar atması gerektiğinin bilinci ile gelecek nesillere sağlıklı kentler bırakma isteğimizi bir kez daha vurguluyorum. Yaşamak için yaşatalım.”