ADANA’DA TÜRLÜ-ÇEŞİT SİLAH ADETA İŞPORTAYA DÜŞMÜŞTÜ

BEŞİNCİ BÖLÜM

 

Yeni kurulan bir ordu donatılıyor olsaydı, ancak bu kadar silah ve cepane sağlanmış olurdu. Zembereği Avrupa’nın, sözüm ona, uygar ve insan haklarına saygı(!) gösteren bazı yöneticileri tarafından kurulmuş Rahip Muşeg, Adanalı Müslüman halkı öldürerek, sağ kalanları da korkutup kaçmaya zorunlu bırakarak yok etmeye bilenmişti. Hitabeti güçlü, ifadeleri üst perdeden dokunaklıydı. Ermeni vatandaşların yüreğine kin ekip intikam duygularını yeşertiyor, yeşerenleri geliştiriyordu. Ermenilerin yoğun olduğu her semtte tiyatro oyunları ve konferanslarla galeyana gelen genç Ermeniler, bıraksalar, bir anda Müslüman mahallelerine dalacak kadar doldurulmaktaydı.

Bir yandan da İTİDAL Gazetesindeki yazılar ve diğer yandan yine dış odakların suflesiyle Müslümanlar da en azından tedirginleşmiş, hattâ bazı fanatikler “Kâfire  karşı gerekirse cihad ilan edilmesinin elzem olduğunu” belirterek havanın iki taraftan kızışmasına neden oluyorlardı. Kısacası, kelimenin tam anlamıyla iki taraf da tetikteydi ve ufacık bir kıvılcım bile müthiş patlamaya yol açabilirdi.

PROMOSYONLU SİLAH TİCARETİ

Muşi Efendi yaptığı ve yaptırdığı propagandaların meyvesini almakta gecikmemişti. Gazetelerdeki yayınlattığı tetikleyici ve kışkırtıcı yazıların da katkısıyla Ermeni halkı, özellikle gençleri çıldırtacak düzeylere yaklaşmıştı ki, Papaz Muşeg planın ikinci ayağını harekete geçirdi. “Çok yakında Müslümanlar tarafından başlatılacak seri cinayetlere karşı…” diyerek başladığı konuşmalarında Ermenilere silahlanmayı öneriyordu. “Karının, kızının iki altını varsa, birini sat, silah al… Evinde iki tencere varsa birini sat, silah al… İki atın varsa, birini sat silah al… Hiçbir şeyin yok da, tek ceketin varsa, onu sat silah al…” şeklindeki söylemleri peş-peşe geliyordu. Bir süredir tiyatro temsilleri, mahalle toplantıları ve gazete yazılarıyla galeyana gelen Ermeniler, tam da Muşeg ya da Muşeg’i görevlendirilenler tarafından mutlulukla izlenmekteydi.

Nasıl oldu, kimler, ne zaman düzenledi bilinmez, bir de baktılar Adana Silâh pazarı olmuş. Öyle ki, kolundaki sepetle, sürdüğü tabla ile çeşitli silâh ve mühimmat satan seyyarlar sokaklarda fütursuzca dolaşmaya başladı. Mersin ve İskenderun Limanlarından resmen giren silâh sayısı 12 bin 840 olarak kayıtlıydı. Fakat asıl yüklü partiler Kıbrıs ve Beyrut’tan kaçak olarak getirilmekteydi. (BURASI ÇOK ÖNEMLİDİR. OLAYLARDA MÜSLÜMANLARIN DEĞİL DE ERMENİLERİN ÇOK KAYIP VERDİĞİ İDDİALARINI İŞLERKEN, SİLAHLANMA KONUSUNU YENİDEN ELE ALACAĞIZ.) Seyyar satıcılar “Hadi patates, domates, hıyar, pırasa…”  şeklinde duyurularla dolaşırken “Haydi revolverler var, smith wessonlar var, Filiperler var, Winchester tüfekleeeer, her numara mermiler, fişekler vaaarrr!.. Elli mermi bedavaaa!..” diye bağırmaktan çekinmiyorlardı. Şu da var ki;  o sıralarda hükûmet her şey gibi, silâh ticaretini de serbest bırakmıştı. Fakir Müslümanlar bu ticaret dalgalarına pek yaklaşamazken varlıklı Ermeniler büyük ilgi göstermekteydi.

YETER Mİ? TABİİ YETMEZ BİR DE, 900 KİŞİLiK ORDU

Halkın, en azından gençler düzeyinde yavaş yavaş kıvama geldiğini gören Papaz Muşeg, köylerden, kasabalardan gözü pek, milliyetperver gençleri ikna edip kısa sürede 900 kişilik ordu kurdu. Askerleri, nasıl olduysa, nereden geldiyse, Rus subaylar eğitiyordu. Çalışmalar öyle bir boyuta gelmişti ki, belli yerlerde saatlerce atış talimleri yapılabiliyordu.

İşin tuhafı, orta yaşı aşmış Ermeniler de, Müslümanlar da bu gelişmelerden son derece rahatsızlık duymaktaydı. Ne var ki, zayıf karakterli Adana Valisi Cevad Bey bunların uyarılarına rağmen harekete geçmekten çekiniyordu. Zira İkinci Meşrutiyet’le tanınan serbestinin ölçüleri kaçırılmıştı. Zaten Balkanlarda da ciddi hareketlilik varken Adana ile Osmanlı Sarayını rahatsız etmekten çekiniyordu belki de…

YARIN: KIYAMETİN AYAK SESLERİ

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor