ADANA’MIZA İLK GELİŞİNİ ATATÜRK’TEN OKUYALIM

İKİNCİ BÖLÜM
Ulu Önder daha cephedeyken Adana’da görevlendirilebileceğini öğrenmişti. Ancak zamanı belli değildi. 30 Ekim günü geç vakit Adana’da bulunan Yıldırım Orduları Komutanı, Alman General, Osmanlı Paşası Liman Von Sanders’ten “Gel!” telgrafını aldı. Hemen hazırlandı ve otomobille yola çıktı. Bundan sonrasını geliniz bizzat Ulu Önder’in yazıp Meclis’te okuduğu Nutuk’tan öğrenelim.
“Yedinci Ordu, Halep kuzeyindeki durumu belirlemişti. 1918 yılının son aylarında bulunuyorduk. Bu sırada, Genel Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nın bana verildiğini belirten bir telgraf aldım. Yedinci Ordu Komutanlık Vekâleti’ne, Kolordu Komutanlarımdan Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı atayarak Grup Karargâhı’nın bulunduğu Adana’ya gittim.
Grup Karargâhı Adana şehri içinde büyücek bir oteldeydi. Liman Von Sanders’le kurmayını bu otelde buldum. Yedinci Ordu Karargâhı’ndan bu heyetle buluşuncaya kadar otomobille, gece-gündüz, uyumaksızın, bozuk ve fena yollar üzerinde uzun bir yolculuk yapmıştım. Uzun bir yol, diyorum. Bu uzunluğun ne olduğunu Kaime’den (Katma) Adana’ya giden kara yolunu harita üzerinde pergelle ölçerseniz, daha doğru anlamış olursunuz.
Niçin bu kadar acele ediyordum, bunu açıklamak güçtür. Hatıra gelebilir ki, bu acelenin nedeni, Ordu Komutanı bulunan bir genç generalin ordulardan kurulu bir guruba komutan atanmış olmasından doğan bir sevinçtir. Oysa bu yargı savaş başında bu çeşit olup bittilere ulaşmamış olanlar için doğru olabilir. Çünkü böyle büyük kuvvetlerle vatana onurlu ve tarihsel görevler yapmak umudu, insana çok kuvvet ve zindelik verecek etkenlerdir. Fakat savaşın sonunda, yıkım ve perişanlık görüntüleri karşısında, aynı yargıyı yürütecek mantık sahibi bulunmaz, sanırım.
O halde beni çok yorgun düşüren bu acelenin sebebi ne idi?.. O zamanki duygularımı olduğu gibi aktarmak güç olmakla birlikte, şu kadarını hatırlıyorum ki, bir an önce Adana’ya ulaşmak, güney cephelerine daha egemen bulunan kuvvetlerin başında olarak, İstanbul’la aracısız konuşmak, görüşlerimi uygulamak için elverişli bir fırsat olacağını sanıyordum. Bu sanımda ne ölçüde doğruluk olduğunu bundan sonraki olaylardan anlayacaksınız. Umutlarımın boşa çıktığını görürseniz, bunun nedenlerini, inceleyebilecek kadar belgeyi de size vereceğim.
Mareşal Liman von Sanders’in karargâhında, büyük bir incelik ve özen içinde dinlendirildim.
Şimdi yalnız Liman von Sanders’le ben, onun komutanlık bürosundayız, ikimiz bir masada, karşılıklı, ayaktayız. Liman von Sanders, doğal inceliği ve terbiyesiyle, fakat çok dokunaklı bir dille, bana şu tümceleri söyleyerek komutayı bıraktı ve verdi.
‘Ekselans!.. Siz savaş cephelerinde, Arıburnu’nda, Anafartalar’da çok yakından tanıdığınım komutansınız. Aramızda belki, -gerçi- olaylar, olgular oldu, fakat sonunda bunlar bizi birbirimize daha iyi tanıtmış oldular. Yürekten dost olduğumuzu sanıyorum. Bugün, Türkiye’yi bırakmaya zorlanırken, buyruğum altındaki orduları, Türkiye’ye ilk geldiğim zamandan beri beğenmekte olduğum bir komutanına veriyorum. Bu genel yıkım içinde bahtsızlık duymamak olası değildir. Ben, yalnız bir şeyle avunuyorum, komutayı size bırakmak ve vermekle… Bu dakikadan başlayarak buyruk sizindir, ben sizin konuğunuzum.”
SALI: PAŞAMIZ, ALMAN PAŞAYI TESELLİ EDİYOR