ADANA’YI, YILDA İKİ KEZ BÜYÜK SELLER YIKARDI

Birinci Bölüm

 

Takvim, bugünün 6 Aralık 2022 olduğunu gösteriyor. Notlarımıza göre, bundan 86 yıl önce, Adana müthiş bir sel felaketine uğramış. Yeni İstasyon ve Tepebağın yüksek kesimleri dışında, kent de, ova da tamamen sular altında kalmış. Çok can yitirilmiş, binlerce ev yıkılmış, ağaçlar devrilirken sayısız hayvan da telef olmuş. Tarihimizdeki “Büyük felaket” sayfasında yer alan 1936 su baskınına girmeden önce, bütünsel bir yaklaşımla konuyu kısaca incelemek yararlı olacak.

HAVA RAPORU

Hani, bir kuru paniktir gidiyor ya “Küresel ısınma!” falan diye, aslına bakarsanız millet haklı… Hem de hak-i paydan arş-ı ala’ya, yani, bastığımız topraktan gökyüzünün yücelerine kadar haklı… Çünkü, hafazanallah, kaçınılmaz gibi gözüken Küresel Isınma illeti belki kırk, belki elli yıl kadar sonra, ne yeşil bırakacakmış Adana’da, ne de su kalacakmış derelerde, ırmaklarda…  Vaziyeti böylece tesbit eyleyip zapt-u-rapt altına aldık ya; şimdi gelelim işin öteki yanına.

Efendim, bir de dönemsel iklim değişikliğinden bahsediyor ilim dünyası. Yani, belli aralıklarla, dünyamız yer yer kuraklık çektiği gibi, bazı senelerde aynı yer seller-sular altında kalıp boğulurmuş. Adana’da kurak yıllar da yaşanmış. Öyle ki, Üçüncü Selim zamanında  İstanbul Sarayı her yıl tonlarca buğday sağladığı Adana halkına buğday göndermek zorunda bile kalmış. Bir de, Mısırlı İbrahim, gelmekte olan kuraklığı tahmin ederek vapurlar dolusu buğday ithal ederek çözmüş sorunu.

SELLERİMİZİN SUYU VAR, TÜRLÜ TÜRLÜ HUYU VAR

On binlerce ağacımız kesilmeden, ormandaki yeni yetme fidanlarımız keçilere yedirilmeden, rastgele yerlere bu kadar çok HES (Hidroelektrik santral; su gücüyle enerji üreten sistem) kurulmadan önce Seyhan ve Ceyhan ırmaklarının binlerce, on binlerce yıl öncesine dayanan alışkanlıkları vardı.  Bunlar, cennet-i âlâ topraklarımıza yılda iki kez sel getirirdi. Birincisi, kış girerken gelen ani fakat kısa süreli seller; ikincisi de baharın sonunda, yazın başında bastıran ve “Abovvv!..” çektiren seylaplar…

‘DOĞA’ DEDİĞİN MİNİK BARAJLAR DA YAPAR

Eskiden Adana’mız çok, ama çok daha yeşildi. Ovalarımız da, dağlarımız da ağaçtan, ormandan geçilmezdi. Torosların bir çok bucağı balta görmemiş, ormanına keçi girmemişti. Kaplanlarımız, leoparlarımız, parslarımız efsanelere konu olmuş, hatta bir Romalı asilzade, 1960 yıl kadar önce Adana Valisi olan ünlü Çiçeron’dan, kendi arenası için Adana Kaplanı rica etmişti. Bu ne demek bu? Bu, şu demek; büyük kedinin dolandığı yerlerde keçi olmaz, keçinin girmediği alanlarda orman bozulmaz… Orman varsa seller oluşmaz… Velhasıl-ı kelam, yeşilden geçilmez, taşı-toprağı seçilmez bir cennet diyarıydı  Adana…

Bu kadar ot ve nebat varken, sonbaharın indirdiği yapraklar, fırtınaların kırdığı dallar, o ilk hafif yağışlarla sürüklene sürüklene belli doğal kanallarda birikintiler yapar. Arkasından gelen yağışlar, bunlara biraz daha dal-yaprak desteği sağlar ve nihayet hatırı sayılır binlerce, on binlerce barajcık, torosların eteğindeki oyuklara, yarıklara yerleşir. Nihayet, kışın o gürültülü-patırtılı yağışları gelince artık doyduğu için toprak suyu içemez. Aşağılara gönderirken, dal-yaprak ve kuru otlardan oluşan barajcıklar peş-peşe patlar ve gürraaah, yağışın indirdiğinden fazlası da bunlardan gelince Adana’yı sel basardı. Bazı yıllar, aşırı yağıştan dolayı Seyhan da kabarınca, zarar-ziyan daha büyük olurdu. Velakin, istisnalar bir yana, hemen her yıl az veya çok sel bastığı için, ahali bunu doğal karşılar, az zararla kurtulabilmenin yolunu arardı.

FAYDASI DA VARDI AMA…

Dönemsel seller, kilometrelerce uzaklardaki geniş alalardan bereket taşırdı. Dağlardan, bağlardan, ormandaki sığlardan taşıdığı zengin mi zengin tonlarca yüzey toprağını ovaya çökeltirdi. Yani, Adana Ovesı kendi doğasıyla her yıl yenilenmiş olurdu. O  yıllarda yetiştirilen sebzenin, meyvenin ne tadını, ne kokusunu şimdilerde alamıyorsak, barajlarla sellerin önlenmiş olmasındandır… Gel gelelim, can ve mal kaybını hesaba katınca, o fayda ne fayda eder ki…

YARIN: SEYHAN NEHRİ KABARIYOR

TÜRKSÖZÜ

MANŞETTEKİ FELAKET: O günün Türksözü Gazetesi büyük seli manşetten verirken “Büyük Felaket” tanımlaması yapmıştı. Zaten ertesi günlerde alınan haberler, can ve mal kaybının tahminlerin üstünde olduğu anlaşılacaktı.

KIZ LİSESİ

KIZ LİSESİ YÜZÜYOR GİBİ: 6 Aralık 1936 günü Kız Lisesi adeta deniz ortasında seyreden koca bir vapur gibiydi. En alt kat tamamen su içinde kalmıştı. Yatılı öğrenciler iki gün mahsur kaldı.

CUMHURİYET

ADANA’DAN KÖTÜ HABER: Cumhuriyet Gazetesi, 1936 seli Cumhuriyet Gazetesinde böyle yer almıştı. Felâket gazetelerde günlerce gündem ana konusu olmuştu.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor