AĞIRLIK ve KASLAR (3)

Vücut ağırlığının azalması, iki sebebi düşündürmelidir.

Ağırlık kayıbı vücudun yağlarının atılmasından ya da vücudun suyunun kaybından ileri gelebilir. Ama her ikisinin aynı anda olabileceğini de hatırda tutmalıdır.

Sporcular, kendi kilolarından daha düşük kilodaki rakipleriyle karşılaşmak için kilo avantajlarını kullanmaya çalışırlar. Her sporcu bunu yapmayı ister, bu sporcu düşünür ki, rakibi gerçek kilosunda bulunmamaktadır, ama bu sanıldığı kadar öyle değildir.

Çünkü hızlı kilo kayıbı sporcuyu ya da atleti ağır bir dezavantaja iter.

Fazla antrenman yapan atletler ve zayıf kişiler, fiziksel aktivitelerinin artması ile birlikte enerji alımları da artar. Oysa şişman (obese) ve antrenman yapmayanların genellikle antrenmana tabi tutulduklarında, enerji alımları pek değişmemektedir.

Birçok “ağırlık ayarlama” tekniklerinde, bedenin hep su kaybettirilmesi vardır. Gerçek ağırlık kayıbında su kayıbı vardır ve bu da performanla atbaşı yürür. Hiçbir atlet, bedeni su kaybına uğradığı zaman en iyi performansına kavuşamaz.

Açlığın ay da yarı-açlığın performansü zerine etkilerinin ölçülmesi üzerine çalışmalar, iş performansının mekanizmasını anlamaya yaramıştır.

Bu sırada oksijen kullanımı azalmıştır, aerobik güç, hız, koordinasyon (uyum) ve muhakemede zayıflmaalar ortaya çıkmıştır.

Bu kötü durumun geriye dönüşünü sağlamak üzere yeniden uygun beslenmeye geçildiğinde, önceki iyi performansı yeniden kazanmak ancka üç gün gibi uzun bir süre gerektirmiştir.

Karşılaşmalarda daha çok güç, direnç ve hıza sahip atletler, en iyi yarışmacı kilosuna, ağırlıklarını düşürdükleri zaman erişirler. Ama bu ağırlık, hiç bir zaman bedenin susuz kalmış ağırlığı değildir.

Bir sporcunun stabil (tek düze) bir kondisyona kavuşması, geçici de olsa susuzluğun veya açlığın arzulanmayan etkilerinden korunmasıyla sağlanır. Böylece, sporcu antrenmanlarını iyi yürütür kondisyonunu ve performansını yüksek tutar.

Enerji ve dayanıklılık yüksek performansın anahtarlarıdır. Bu demektir ki, kaslarımız en etkili seviyesinde çalışmalıdır.

İşini düzeni içerisinde yaparken, kaslarımız yağları, proteinleri (aminoaistler) ve karbonhidratları enerjiye dönüştürürler. Basit ifadeyle, kaslar oksijenle karbonhidrat (glikojen), yağ ve proteinlerin parçalanma ürünü olan şekeri (glukoz) bu enerji için kullanılır. Glikojen başlıca kasta, bir miktarad karaciğerde depolanır, tıpkı besinlerin buzdolabında korunduğu gibi, ihtiyaç durumunda da kullanılmaya hazırdır.

Kaslarda glikojen tükenmişse sporcu (koşucu, bisikletçi, güreşçi, boksör), çok zor durumda kalır. Kaslar yanmaya başlar; yorgunluk ve kramp tüm fiziksel aktiviteyi durdurur.

Örnek; bir maratoncunun vücudunda bol miktarda yağ ve protein olsa bile kasında glikojen eksikse, ayakkabısını atıp, yarışı terkeder.

Görüyoruz ki, glikojen faal kaslar için yağdan ve proteinden çok daha önemlidir. Yani atletler, yağ veya protein stoklarını tüketmeden çok daha önce, glikojensiz kalırlar.

Aslında, diyetin çeşidi kasların ne ölçüde glikojen depolayacağını belirler. Örnek, diyette protein ve yağ fazla, karbonhidrat az ise, kaslarda bir saat çalışacak glikojen depolanabilir.

Diyette karbonhidrat normal ya da biraz fazla ise, 90 dakika süreyle kasların faal kalmasına yetecek glikojen birikmiş demektir.

Ancak bazı konsantre-ilave özel diyetlerde bu glikojen deposu, iki saat çalışacak kaslara yetecek ölçüdedir. Bu kasların arzulanan miktar glikojen yedeği sporcunun kuvvetini, enerjisini, direncini ve spor performansını artıracaktır.

Protein, kaslara enerji vermede az rol oynar. Diyetle alınan fazla protein vücutta yağa ve şekere dönüştürülür ve öylece depolanır. Ama, yine de protein, anlık (derhal gereken) enerji için, başlıca kaynak değildir.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor