ARA-SICAK NİYETİNE…

Bundan önceki son köşe yazımızı bir ay kadar önce sunmuştuk. Hemen ardından durmaksızın yazmayı sürdürebileceğimizi düşünürken “Sıhhat ve âfiyet” zıpkını yemekte olduğumuzu fark edip ara verdik. Sanıyorduk ki, üç-beş gün içinde her şey normal olacak ve biz de “ber-mutad” kalem oynatmayı sürdürebileceğiz. Sandığımız gibi olmadı. Tanıdık ve gerçekten uluslararası itibara sahip profesör dostumuz, “Dur hele dur!.. Sevimsiz şeylerin ne olduğunu bulduk ama (Acaba neden oluyor?) sorularına akla yakın cevap bulmadıkça elimden kurtulamazsın” deyince “Kıt’a Durrr!… Çelmeoğlu sen de dur!..” komutuna uymak zorunda kaldık.
O gündür, bu gündür sağımız-solumuz, kalbimiz-kolumuz, midedeki özsuyumuz ve dahi ardımız-önümüz tıp ve tıp ordusu kurmaylarının emrinde…
Şöyle diyebiliriz; çok yol alındı alınmasına da, yanılmıyorsam daha bir süre ideal değerleri yakalamak için mücadeleyi sürdürmek zorundayım. Tıp Kurmayları, olanaklar sınırı içinde en doğru tedavi yolunu yakaladığımızı söylüyor. Ben de birkaç hafta önceki durumumla kıyasladığımda dediklerine inanıyorum. Tabii bir de, “Hele birkaç gün daha yazıp-çizmekten uzak dur” emirleri var ki, karşı durmaya cesaretim yok. Yani, belki on gün, belki iki hafta kadar daha yazı orucu tutmak zorundayım ve bunu arz etmek için de, işbu ARA-SICAK yazımı sunmak istedim. Siz buna “Köşe Hasreti” derseniz itirazım olmaz.
HER ŞEY İKİ ŞEYLE BAŞLADI
Üç ay kadar önceydi. Sizden ırak olsun, birkaç gece üste uykusuzluk çekmeye başladım. Bayılacak kadar yorgun ve bitkinken, akşam yatağa girince gözlerim açılıyor, vücudum cinleniyor ve yatak beni sığmıyordu. Gündüzleri oturduğum yerde uyuklamak dengelerimi iyice bozdu. Tansiyon-nabız “Allak-bullak” girdabında debelenmeye başladıkça gücüm azaldı. Çay dolu bir bardağı kaldıramayacak kadar zayıf düşünce “Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasından güneş doğmayan büyük kapıya” hızla yaklaştığımı düşünmeye başladım.
İki şey demiştik ya, ikincisi birincisini döver; 15 yıldır kalbimin her milimini takip eden, kalp pilimi takıp 7 yıl sonra yenileyen Şifa Evliyası Hocam üniversiteden ayrıldı. Bir süre de görüşemedik. İşte o bahsettiğim talihsiz musibetler de bu “fetret” dönemiyle örtüştü. Başka doktor gitmedim mi sanıyorsunuz? Gittim, billâhi gittim gitmeye de, başka doktor ilk kez karşılaştığı bedenle bir süre inceleme-deneme yapmadan radikal karar alamıyor ve bence de doğru yapıyor.
DİĞER HOCALAR
Belli oldu ki çektiklerimin arkasındaki temel sebeplerden biri ve herhalde en önemlisi uykusuzluktu. Çukurova Üniversitesi’nde önerilen Nörolog Profesöre teslim oldum. Allah Allah!.. Daha ilk gün yatak beni dışarı fırlatmadı ve deliksiz iki saat uyudum. Uyandıktan sonra da bir süre uyumuşum ki, ertesi sabah dünyayı zapt etmiş gibiydim. Bu arada dengesizlikle silsilesinden sille yiyen üroloji sistemimi de, yine 15 yıldır yakından ve başarıyla takip eden Hocam’a başvurdum. Oradan da ev ödevini alıp geçer nota kavuşurken, Kardiyolog Hocamdan haber geldi. “Bir özel hastanede başlayacak” dediler. Nitekim öyle oldu. Hemen temasa geçtik. Karmaşa ve kargaşayı anlattık.
Bir takım kontrol-tahlil ve tesbitler yürürken yan etkileri nedeniyle risk oluşturabilecek ilâçları de kısa süreli denedik. Bu nokta çok ciddiymiş. Bir ara dizimden aşağı öyle bir ödem oluştu öyle bir şişti ki, pijamayı bile zorla giyebildim. Meğer ki, nedeni benim 6 yıldır her gün kullandığım tansiyon ilâcıymış. 6 yıl sonra cinlenmiş.
Başınız ağrıttım. Şifanız daim olsun. Bu da bir ara sıcak yazı olsun. İnanıyorum ki bundan sonraki ara çok daha kısa olacak.
