Atatürk de bir evlat, o da anasına ağlar

Atatürk, 14 Ocak 1923 günü hayata gözlerini kapayan annesi Zübeyde Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra İzmir’e gelir..

 Ferik Osman Paşa Camiinin bahçesinde bulunan annesi Zübeyde Hanım’ın mezarını ziyaret eder..

İzmir’in en güzel çiçekleri ile süslenmiş olan mezarın başında annesinin manevi huzurunda bulunan Atatürk’ün solunda elleri önünde bulunan Kazım Karabekir Paşa ve en dipteki resmi elbiseli Mareşal Fevzi Çakmak bulunmaktadır.

Gazi Paşa düşüncelidir.. durgundur..

xxx

Atatürk, bir çiçek yığınının altında yatan annesinin mezarına gelince, ellerini bağlar.. Beraberindekiler, Fevzi ve Karabekir Paşalar birer fatiha okurlar.

Atatürk, mavi gözlerine çöken karanlığın içinde bir süre suskun kalır.. Sonra konuşmaya annesine ait anılarını dile getirmeye başlar:

“-Zavallı annem!.. Şimdi vücudu, bir zamanlar Türk Milletinin ideali haline gelmiş kutsal İzmir’in topraklarında yatıyor. Ölüm, gerçeklerin en büyüğü!..

Doğanın insana kıyarak yasasını yürütmesi!..

Bunu hepimiz biliriz de, üzüntüsünden yine de kurtulamayız!..

Burada yatan annem,zulmün, zor kullanmanın ve bütün bir milleti keyfince yönetenlerin kurbanı olmuştur.

Bu düşüncemi açıklayabilmem için, izin verirseniz,ızdırapla yüklü hayatından birkaç noktasını gözlerinizin önüne sereyim”

xxx

Sonra gözlerinden yaşlar süzülürken anlatır yanındakilere.. Bir tarihi dile getirmektedir;

“Abdülhamit dönemiydi

1904 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak okulu bitirmiştim.

Hayata ilk adımımı atıyordum. Fakat bu adım, hayata değil zindana rastladı.

Beni aldılar ve keyfi yönetimin zindanına attılar.

Annem, ancak zindandan kurtulduktan sonra başıma geleni haber alabildi.

Hemen beni görmeye koştu ve İstanbul’a geldi.

Fakat, İstanbul’da kendisiyle ancak dört beş gün görüşebildik.

Çünkü istibdat yönetiminin cellatları, casusları, hafiyeleri evimizi sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. 

Annem peşimden koşuyordu.

Görüşmemiz yasaklanmıştı.

Beni sürgüne götürecek vapura bindirilmiştim. Anacığım, gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında taşların üstünde dövünüyor, kahroluyordu…

Sürgünde geçirdiğim yılları anam ızdırap ve gözyaşları içinde tüketmişti..”

xxx

Sonra derin bir sessizlikten sonar tekrar döner silah arkadaşlarına, can dostlarına..

“Şimdi başka bir noktayı anlatacağım. Mütareke yıllarında, kurtuluş kavgamıza başlamak için Anadolu’ya geçmiştim. Annemi beraberimde götüremezdim.

O, İstanbul’da kalmıştı.

Yanında sürekli olarak kalan bir adamım vardı. Onu da Anadolu’ya götürmüştüm.

Erzurum’dan, bu adamı anneme gönderdiğim zaman, zavallı annem, padişahın benim için çıkardığı idam fermanını bildiğinden, adamın yalnız olduğunu anlar anlamaz, idam edildiğime hükmetmiş ve bu üzüntüsü bir felçle sonuçlanmıştı..”

xxx

Mustafa Kemal Atatürk’ün anlattıkları, onun anne sevgisini, anneye verdiği değeri ve herşeyden önce bir insanın anasına olan duygularıydı.. Sadece o değil, herkesin gözleri yaşlıydı.. Susmadı, susamadı Mustafa Kemal;

“-Benim yıllarım mücadele ile, onun yılları keder ve üzüntü ile geçti.

Padişah ve hükümeti ile birlikte bütün düşmanların sürekli baskı ve işkencesi altında yaşadı.

Oturduğu ev, bin bir çeşit nedenlerle basılır, aranır kendisi sürekli olarak benim için tedirgin edilirdi.

Annem İstanbul’da geçirdiği son üç buçuk yılın bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi.

İşte bu sürekli gözyaşları, ona gözlerini kaybettirmişti.

Çok kısa bir süre önce onu İstanbul’dan yanıma aldırabildim.

Ana oğul kavuşmuştuk… Ama madde olarak ölüydü, sadece mana olarak yaşıyordu..”

xxx

Bir tarih yazan, bir devlet kuran, bir millet yön veren Mustafa Kemal’in sözleri, onun yüreğindeki ana sevgisini, vatan sevgisini, ülkeye olan aşkını anlatıyordu:

“Annemi kaybettiğim için, kuşkusuz çok üzgünüm.

Ancak büyük bir avuntum var:

En büyük anamız vatanı batıran ve yokluğa sürükleyen yönetim, bir daha hortlamamak üzere, yokluk çukuruna gömülmüştür. 

Annem, sonsuza kadar bu toprağın altında yatacak,

Ulusal Egemenlik de sonsuza kadar bu toprağın üstünde bayrak olup dalgalanacaktır. İşte beni avutan en büyük güç budur…

Evet, Ulusal Egemenlik, bu toprakların üstünde sonsuza kadar sürecektir…

Annemin mezarı üzerinde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum:

Bu kadar kan dökerek milletin kazandığı Ulusal Egemenliği korumak ve savunmak için gerekirse anamın yanına uzanmaktan asla göz kırpmayacağım…

Ulusal Egemenlik için canımı vermek, benim vicdan ve namus borcum olsun”

xxx

Dinleyenlerin gözlerinden ip gibi yaşlar akıyordu… Gazi Paşa da yanağından yuvarlanan yaşları saklamadan konuşmasını bitirmişti..

Çıt çıkmıyordu.. Orada olanlar sanki nefes bile alamıyordu..

Mustafa Kemal, bir insan gerçeğini, bir evlat olmanın en anlamlı özelliğini, ana ve vatan arasındaki benzerliği dile getirmişti..

Mustafa Kemal’I, Atatürk yapan en önemli özelliği bu idi..

Bu bir küçük anı değil, tarihe ve insanlığa ders verecek bir unutulmaz gerçekti..

İşte Atatürk’ü bunlar yaşatıyor, bunlar yaşatacak  sonsuza kadar..

(Ahmet Kılıç’a teşekkürlerimle)

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor