ATATÜRK VE ÇELEBİ EFENDİ

 Atatürk, bir gün Ulus’ta Saman Pazarı’nda Kitapçı Ali Efendi’nin dükkânına uğrar. O dönemin zor koşulları dikkate alındığında Dükkânın kepenginde muazzam bir halının asılı durduğunu görür.

 “Böylesine kıymetli bir halının burada ne işi var, kaç para kimin bu?” diye sorar.

 Kitapçı Ali Efendi: “Halıyı emanet bırakanlar özellikle rica ettiler, müsaade buyurursanız isim bende kalsın, 40 lira istemişlerdi” diye cevap verince Atatürk ısrar eder, “kimin bu?” diye tekrar sorar. Israr karşısında Ali Efendi açıklamak zorunda kalır. “Abdülhalim Çelebi Efendinindir” der.

Abdülhalim Çelebi Efendi Konya milletvekili, aynı zamanda Mevlana soyundandır. Ayrıca İstiklal madalyasına sahiptir. Sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Evindeki halıyı satacak kadar parasız kalmasına rağmen kapısı hep açıktır ve hiç kimseyi geri çevirmeyen bir yapıya sahiptir..

 Atatürk  duygulanır, Abdülhalim Efendi’den övgüyle bahsederek; “…evde halısını satacak kadar parasız kalıyor ama, kapısını kimseye kapamıyor” diye konuşuyor.Yaverine  dönerek “40 lira bırakın” diye emir veriyor,  “Halıyı Abdülhalim Efendi’nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Bu akşam evine kahve içmeye gideceğim bunu da bildiriniz” diyor.

  Atatürk, Akşamüstü Abdülhalim Efendi’nin evine gidiyor, Halının paketiyle birlikte kapının yanına konulduğunu görüyor.

  Kapıdan içeri giriyor, sohbet ediliyor,kahveler içiliyor. Abdülhalim Efendi “Paşam halıyı almışsınız, evime yeni geldi, müsaade buyurursanız, arabanıza koydurayım” dediğinde Atatürk elini kaldırıyor  ve  “Halı yine bizim olsun, sana emaneten bırakıyoruz, arada kahveye geldiğimizde onu seyrederek içeriz.” Diyor.

 Halı  odaya seriliyor ve Abdülhalim Efendi  halıya gözü gibi bakıyor. Söz konusu halı bir süre sonra da Mevlâna Müzesine bağışlanıyor.

  Biz böyle bir neslin torunlarıyız, neden , nasıl kaybettik tüm değerlerimizi?

   …      …    …

Duayen gazeteci Rahmi Turan, bir röportajında ayakkabı kutularından, kasalardan fışkıran Türk parası ve Dolar’larla ilgili bir röportajında şöyle diyor;

 “ 17 ve 25 Aralık tarihleri, yolsuzluk operasyonlarının olduğu tarihler. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk iddiasıdır bu. Ben 1950’li yıllardan bu yana hemen hemen bütün yolsuzluk iddialarını hatırlıyorum. Ama bundan daha büyüğü yok! Sürekli ortaya çıkan belgeler, ya da kanıtlar, pek öyle inkar edilecek cinsten değil. Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar, yatak odalarından, otel odalarından çıkan çelik kasalar bir değil, beş, altı tane. Onların içinden taşan paraları da görünce, bunlardan daha net yolsuzluk nasıl olabilir, ben düşünemiyorum. Sonra kasalarda niye para tutulur? Ayakkabı kutularında niye para saklanır? Bunu da anlamak zor. O kadar büyük para, nakit olarak banka şubelerinde de yoktur. Merkez Bankası’nda bile olmayabilir. Şimdi bütün bu iddialar, bir takım polisler tarafından ortaya çıkarıldı. O polisler, kasten yaptı-yapmadı, ben o tarafını bilmiyorum. Paralel yapı diyorlar. Onu da bilmiyorum. Ama sonuç olarak ortada bir vaka var ve ortaya çıkan bütün bu delillere rağmen verilen takipsizlik kararı, bir hukuk ayıbıdır,
  Aslında dava bile açılmadan takipsizlik kararı verilmesine ben söyleyecek başka laf bulamıyorum açıkçası. Şunu biliyorum; ne yaparlarsa yapsınlar, kamuoyunun önünde temizlenemezlerdi. Ama yargıda kendilerini savunabilirlerdi. Tam aksi ve inandırıcı deliller gösterip, yargıda aklanabilirlerdi. Öyle bir şey de olmadı. Bunlar töhmet altında kaldılar. Bu töhmetten asla kurtulamayacaklar. Kamu vicdanı çoktan kararını verdi ve kamu vicdanında mahkum oldular. Bu dosyayı bugün kapatmış olabilirler. Ama ileride yine açılacaktır. Mutlaka açılacaktır, hiç kuşkum yok benim.
  Benim en çok üzüldüğüm nokta ortada bir takım şeylerin döndüğü çok açık ve net olarak görülüyor. Ama buna rağmen seçimlerde bakıyorsunuz AKP’ye yüzde 50’lere varan bir oy çıkıyor! Bizim seçmenimiz, bizim toplumumuz, bizim milletimiz yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karşı bu kadar mı duyarsızlaştı mı? Eğer bu kadar duyarsız bir hale geldiysek, bu toplum iflah olmaz! Yozlaşmış demektir. Bu milletin iki yakası hiçbir zaman bir araya gelmez”

   …        …    …

  Mekanın cennet olsun Mustafa Kemal Atatürk. Siz ve silah arkadaşlarınız vatan için vatandaş için mücadele verdiniz..Şimdi vatan ve vatandaş değil, daha çok servete sahip olma mücadelesi veriliyor..

ALLAH GÖZÜNÜZÜ DOYURSUN

Atatürk ve Milletvekili Abdulhalim Çelebi ile birlikte..

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor