ATATÜRK’ÜN SÖYLEVİNDE TATLI – SERT UYARI VARDI
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya “Adana felâketin dibinde. Yaşam bitti, perişanlık kol geziyor” gibi ifadelerle ulaşan yardım isteği çok yoğundu. Demirel Baba’nın ifadesiyle, Dev Adam Atatürk, defalarca gidip tanıdığı Adana’da bu denli çöküşe anlam verememiş ve etraflı bir incelemeye karar vermişti. Öyle de yaptı. Kentin ekonomik ve sosyal ve eğitsel nabızlarını elinde tutanlarla görüşmeler yaptı, gezerek incelemelerde bulundu ve kararını verdi: har vurup harman savuran birkaç zengin kendi çıkarları için küresel sıkıntıdan yararlanmaya kalkmış, devleti soymaya çalışmıştı.
GÖZLEMLERİNİ ANLATIYOR
Gazi Paşa, ayağa kalktı ve ünlü konuşmasına başladı:
Arkadaşlar,
Birkaç günden beri mıntıkanızda (yörenizde) bulunuyoruz. Dünden beri de muhitinizde, (çevrenizde) içinizde, temasınızdayız. Bu muhitte mevzuu bahsolması varid-i hatır olan muhtelif meseleler (değinilmesi akla gelen türlü sorunlar) üzerinde mümkün olabilen tetkikatta bulundum. Zirai, ticari mevzulara temas ettim. Bütün bu tetkikat (incelemeler) ve meşhudatımızla (gözlemlerimizle) bende hasıl olan (oluşan) kanaati birkaç kelime ile huzurunuzda ifade etmek isterim.
Bu memleket halkı umumiyetle büyük, ciddi, hakiki bir ıstırap ve sıkıntı karşısında değildir. Fakat bazı sıkıntılara maruz kalmış kimselerin mevcudiyeti de gayri kabil-i inkârdır (inkâr edilemez). Yalnız, üzerinde tevakkuf olunacak (durulacak) nokta şudur ki; asıl sıkıntıya duçar olan halkın umumiyeti olmaktan ziyade büyük arazi ve çiftlik sahibi olanlardır, umumiyetle zengin, tanınmış zevattan (kişilerden) bazılarıdır. Bunlar arasında öteden beri az zamanda fazla servet ittihaz etmek (sağlamak) arzusu ile maliyelerinin haricine, fevkine (varlıklarının dışına, üstüne) çıkanlar vardır. Bunların, tabii, muhtelif bankalara, şuraya-buraya yaptıkları borçları teraküm etmiş, (birikmiş) nihayet bunları sıkıntı ve ıstırap verecek, naümidi verecek vaziyetlere kadar (ümitsizleştirecek duruma kadar) sürüklemiştir. Asıl halk tabakaları, çiftçiler, emeği ile geçinenler ıstırap havası diye yaratılan havada teneffüs etmektedirler.
RÜŞVETÇİ MEMUR HOŞGÖRMÜŞ
Halkın ıstırap ile alâka derecesini tayin eden bir misal söyliyeyim: Dört mıntıkada köylüler kooperatif vücuda getirmişler, çalışmışlar ve meşru borçlarını az zamanda tediye etmişlerdir (ödemişlerdir). Sıkıntıya sebep olarak işitilen diğer bir sâda (söylem) da vergi tazyikidir (baskısıdır). Hakikaten bu memlekette diğer mıntakalardan fazla bir vergi sıkıntısı vardır. Bunun da sebebi senelerden beri bu mıntıkada vergi vermek itiyadının daima müsamahaya uğramasıdır (vergi verme alışkanlığının her zaman hoşgörüye uğramasıdır). Bir taraftan vergi vermek vazifesile mükellef (sorumlu) olan vatandaşlar daima vermemek tarafını iltizam etmişler (yarar kabul etmişler), diğer taraftan vergiyi almak vaziyetinde olan maliye memurları suiistimal yapmışlardır, rüşvet almışlardır, vergi almakta müsâmaha (hoşgörü) göstermişlerdir. Bu iki tarafın tavr u hareketi vatandaşları vermekle mükellef oldukları vergiyi tediyede tekasüle ve müsamahaya (ödemede üşenmeye-gevşek davranmaya ve hoşgörüye) alıştırmıştır.
Bu suretle vergiler teraküm etmiştir (birikmiştir). Bu maliye memuru bertaraf edilmiş (görevden alınmış), çalışkan bir defterdar işe başlamış ve en nihayet kanun belki biraz fazla ciddi bir surette tatbik edilince, müsâmahakârlığa alışmış bulunanlarda sıkıntı ve ıstırap tevlit etmiştir (doğurmuştur). Bu sebeple dahi sıkıntı içinde kalmış olanlar halkın umumiyeti değildir. Gene en zenginlerdir.
CUMAYA: DERS SÜRÜYOR