AYNAL’LA “YAŞAYAN DUYGULAR”(*)

Çukurova’da şiirin peşinden koşan sarı sıcağın yoksul çocuklarından biri de Niyazi Aynal’dı… Yeşil, beyaz kapaklı olarak anımsadığım, sevgili öğretmenim Ayten Hanım kanalıyla okuduğum “Duygularım” isimli şiir kitabı da onun ilk şiir kitabıydı…
“Sarı sıcağın bol olduğu; yazlık sinemaların gürültüsü, hergelenin tozu ve de tezek koklularıyla büyüdüğü çileli yaşamın Adana’sında yoksul bir mahallede, yoksul bir ailede…” dünyaya geldiği yazar bilgisi olarak yer alan Niyazi Aynal yer yer gerçekçiliğe uğrayan bir romantizmle dizelerini kurar.
Okuyup, izlediği Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Nâzım gibi birçok dönem şairinden beslenen Aynal, bu yönüyle daha çok Ümit Yaşar şiirinden etkilenip, onun yolundan gidiyor izlenimini verir.
Sonunda gurbetçi yazarlar kervanına katılan Niyazi Aynal geçen yıl “Aynadaki Anılar” (2022) isimli anı kitabını yayınlarken, bu yıl da “Yaşayan Duygular” isimli şiir kitabıyla edebiyat dünyasındaki merhabasını tazeler.
Kaybolmuştum.
Kendimi sende buldum.
Sevineyim dedim olmadı.
Bu defa da
Gözlerinde kayboldum. (s.9)
”…/Bakıp da derinliğinde kaybolsam/…” (s.11) dediği gözlerdeki yitiklik vukuatında olan Aynal, yalınlıkla felsefi soyutsallığın boyutlarındaki açık şiir yaklaşımıyla görülür: ”Bir sen istiyorum kendime/Bir sen gibi/Bir sen istiyorum/Sana benzeyecek” (Bir Ben İstiyorum/s.58)
Gözler “…/Yedi renk ebemkuşağı gibi./…” önemli bir etkendir yazar için.
Ama beterin beteri de vardır…
Arka fonunda gözlerin olduğu “…/Martı kanadına yazılmış/Çivi yazıları”nı okumaya çalışan Aynal; “Pencerenin pervazına/Kanayan bir gül bırakırken de dehşet kederlidir”:
Başımın üstünde dolanan.
Kara bulutları kırdım diye
Müebbet yedim.
Prangalı gardiyanlar
Demir parmaklara astılar beni
Ölmedim;
Beni sen öldürdün. (Senden İzler-s.14)
Bir durum tespiti yaparcasına “Bir bitkinin kozalaklarında sürdürdüğü yaşamdan” (s.49) seslenirken; “Yarınlara erteledim tüm geçmişimi/Gelecek geçmişe mecbur olmasın diye./…” dizeleriyle yanılsama yaratırcasına zaman kesitleriyle oynarken; “…/Kal gitme o zaman/Öleceksek birlikte ölelim.” Dizeleriyle aşkın bedelini de belirler: ”Ya sen içimde ölürsün/Ya da ben senin içinde.” (İmkânsız-s.44)
“Ay Işığı” vurgulamasıyla bölüm adına yansıdığı gibi, ay şavkı önemli bir yaratımsal etkendir ozan için. “Ayın şavkı düşen/Gözlerin aydınlığı/…” (Hasretin rengi/s.79) ile “Ayın şavkı düşünce siyah gecelere./Aklıma ufkunu aydınlatan/Gözlerin gelir” (Hatırlamak-s.64) gibi dizeler bu yönde yaptığı yansımanın yanı sıra, yalın anlatımdaki nadiren bir somut imge olarak dikkat çekerken, devamı olmakla birlikte bir perçinleme olgusu özelliğindeki bölüm olarak süren “Sen”(s.63) adlı şiiri önemli kılan: ”Ayın şavkı denize vurmuş/Sen yoksan yanımda/Vursa da olur vurmasa da.//Yani sen yoksan yanımda…/Yıldız kümesi ve yakamoz/Olsa da olur olmasa da.” Dizelerinin ardından “Bir tekini koparıp saçlarına takmak için/Geceyi aydınlatan ayın şavkına/Karanfiller eken” (Seni Arıyorum-s.70) dizeleriyle karşımıza çıkar.
ANLADIM
Biliyor musun?
Dünyanın bir ateş topu olduğunu
Sevdan yüreğime düştüğü gün
Anladım. (s.38)
“Yeni demlenmiş çay deminde” sevgili tanımıyla güzel yaşam arasında iletişim kuran Niyazi Aynal; “İki Kişilik” (s.54) adlı şiirinde açılım getirdiği, yeni evliler için halk arasında söylenen “Bir yastıkta kocayın” sözüne, “Eskiden yataklar iki kişilik/Yastıklar da iki kişilikti” anımsatmasıyla açılım getirirken; “Şimdilerde kişiler/Kişiliklerini yitirdiler/Odalar ayrıldı.” Vurgulamasından sonra; “Yastıklar tek kişilik oldu./Sevdalar artık sonbahar” değinisinin ardından; “Vuslatın uçkurlarında/Asılı kalmış yapraklara/Yazılan dramatik hikâyeler…” gibi dizelerle somuttan soyuta seyrini sürer.
İllaki gitmek istiyorsan git./Boşuna ömür tüketirsin;/Hasret arıyorsan o benim
Acı, sevinç, gözyaşı./İki dirhem mutluluk/Her üçü de bende var
Hatta kendini ararsan bile/Bende bulursun./O zaman bu gitmeler niye?(Gitme-s.53) Ama ille de gidecekse eğer, “Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var” havasında, yâre olan sitemler “İntizar”a dönüşürken tezatlar dikkat çekicidir:
Yağmayan yağmurlarda kalasın
Islak ıslak.
Susuz kuru çöllerde sırılsıklam.
Hayalinde derya deniz olmalı.
Suya hasret toprak gibi çatlayarak. (s.73)
“Sensizlik üşütüyor beni/…”; “…/Yanık yüreğimin tam ortasından/Martılar geçiyor” (Özlem-s.83) gibi şiirdeki yerini bulan imgelerle dizelerini sürdüren Niyazi Aynal: “Kehribar rengi gün batımında/Seni düşünerek,/Kendi karanlık bulutlarımdan/Yağmakta olan/Gözyaşlarımı yazıyorum.” Notunu düşüp; Karacaoğlan’ın “Çukurova gelinliğini giydirdiği” pamuk tarlalarında “Yaşamını sürdürdüğü o bitkinin kozalaklarına yârin adını da yazarken”, “Bekledim de gelmedin” şarkısını çağrıştırır gibi bir duygusallık atmosferi de doğurur:
Sarı saçlı buğday başaklarına
Bağladım umutlarımı.
Pamuk kozalaklarına adını yazdım.
Koca bir yaz geçti gelmedin.(Yazıyorum-s.80)
”YAŞAYAN DUYGULAR”
Gün ışıdı, gün ışıyacak
Güneş yeniden doğacak.
Orta Anadolu’dan, Akdeniz’den,
Ege’den, Marmara’dan, Doğu Anadolu’dan
Samsun’dan, Karadeniz’den. (Umut-s.94)
Yaşam ve aydınlık için “Umut” oldukça önemli bir duygudur, “Yaşayan Duygular”dır… Bununla birlikte, umudun yanında yer alan diğer bir içerik olgusu ise topluma ulaşılan, gelecek umudunun bağlandığı çocuk ve insandır… “…/Seni seviyoruz çocuk” dizesi “Sokaktaki Çocuk”ta (s.87) bitse de, Niyazi Aynal’ın insan ve toplumculuğunda öncü bir içerik simgesi işlevi üstlendiği görülür… Onun bir katkısı olmadığı gerekçesiyle “yamalı pantol, yırtık lastik ayakkabı, çarık, parçalanmış gömlek, hırka ve tandır ekmeği” şiirde geçen ezik yaşamsal nitelemelerden soyutladığı çocuğu onurun yakınına tutan Aynal; insan ve toplumun gelecek umudunu bağladığı çocuk imgesine seslenerek, ailenin yoksulluğu yoksulluğun olsun derken de, etik ve onursal değerleri taşımasını istediği çocukta “sevgiyle gülümseyen, bakan gözler” ararken şiirdeki poetik rotasını da sonuçta insana doğru çizer… ”Hayvansever bir yaklaşımı da yadsımadığı “Sokak Hayvanları” şiirinde ise “…/Sadece insan olsam/Sadece insan” (s.88) diyen Aynal; “…/Yağmurda ıslansa kuşun kanadı/…//Bir çocuk görsem yalın ayak./Çıplak ve kimsesiz/Bir adam,/Evine ekmek götürmekten aciz” dizeleriyle “Vicdan”ı (s.89) sızlar. Daha sonra sırası gelen, bölüm sonlarındaki sorgulamanın şiir adı olduğu “Niye ki?” adlı şiirde ise romantizminden sarkan bir yaratım imgesi olarak “Tepelerden ayrımsız vuran ayın şavkının gecekondu ve yalı arasında dengeyi şaşırdığını şiirine taşırken; nitelemesiyle insanı somut olarak simgeleştirdiği “Direniş” (s.92) adlı şiirinde “…/…yarınların yitik ölüleri”ne, yine o romantizmle insancıl/toplumcu gerçekçilik arasındaki gelgitlerinin şiirsel bir fırça izi olarak “Ebemkuşağından kefenler” ısmarlama görselliğinde de bulunur.
Gözyaşı, hasret bir yana.
Dil yok, dilini bilen.
Aş yok, aşını veren yok.
Ekmek aslanın ağzında.
Bilmediğin makinanın başında.
Saatte bilmem kaç parça yapacaksın,
Akort denen cinayetin çarkında.
Kim bilir hangi hayallere dalacaksın. (Gurbet ve Gurbetçiler-s.100)
Yaşamın en zorlu yanı ise şimdi artık gurbetliği de kalmayan gurbettir… Daha önceki dizelerinde de iki kez geçen “Ekmek aslanın ağzında” dizesinin asıl yerinden memnun olduğu yer “Gurbet ve Gurbetçiler” adlı şiir olsa gerek… Anılara sırtını veren “Mahmut Ağa” adlı şiir ise demografik ve sosyo/kültürelliğiyle yansıyan batı gurbetçiliğinden tipik yaşamsal kesitler sergiler ki; gurbetçilerin yerleştiği gettolara olan yaşam tanıklığının gerçekçi bir yansıması olan bildik şiirsel izler gibidir bunlar…
Birlikte göçtük ikimiz yaban eline.
Üç numaralı otobanın
Bir ucunda sen,
Bir ucunda ben
İki dilli çocuklar büyüttük. (s.105)
*(Yaşayan Duygular/Niyazi Aynal/Şiir/Günce Yayınları/Temmuz 2023/108 sayfa)