AZİZ NESİN’DEN MADIMAK FACİASINDAN KURTULUŞU

Savaş ve beklenmedik kaza dışında dünyada yaşanmış en korkunç olaylardan biri, kuşkusuz Sivas Madımak olaylarıdır. Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılan sanatçı, yazar ve gazeteci 33 kişi, bulundukları otelde lâiklik karşıtlarının baskısı ve ardından otelin yakılması sonucu feci biçimde can vermişti. Ayrıca, iki otel personeli ile saldırganlardan iki kişi ölmüştü o gün.
Konuklar, şenlik için Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisi olarak gelmişlerdi. Kültür Merkezine ellerinde taş ve sopalarla gelen bir grubun küfürler ve tekbirler arasında ani saldırısı ortalığı karıştırdı. Karşıt gruplar arasında çıkan çatışma üzerine polis zor kullanarak konukları oradan çıkararak otele getirdi.
Saldırganların sayısı an be an artıyordu. Kültür Merkezinden ayrılıp Hükümet Meydanına geldiklerinde sayıları binleri bulmuştu. Burada Hükümet Konağını taşladıktan sonra Madımak Otelinin önüne gelip slogan atmayı sürdürdüler. Ortaya çıkan hava, radikalleri daha da saldırganlaştırdı ve otel önündeki araçları yaktılar. Bu arada otelin perdeleri tutuştu ve bina yanmaya başladı. Korkunç faciaya giden yol böyle açıldı.
AZİZ NESİN O ANLARI NASIL ANLATMIŞTI
Davetliler arasında bulunan Aziz Nesin, konuk edildiği 32’nci Gün Programında o günü ayrıntılarıyla ve adeta o anları yeniden yaşayarak anlattı. Çok az kısaltarak, ünlü yazarımızın yangından hangi tesadüflerle ve nasıl kurtulduğunu kendi ağzından dinleyelim…
“Otelin içinde, birinci kattaydık. Tehlike kapıya kadar gelmişti. Bir saat filan sürmezdi ölmemiz. Dışarıdan İnönü telefon etti. Ona da aynı şeyi söyledim. O hengâmede Lütfi Kaleli beni elimden tutup yukarı çıkardı. Galiba beşinci kata çıktık. O sırada aşağıda yangın başladı. Hepsi aşağıya doru koşuyordu. Ben de oradaki kızlara öncelik verdim. Aramızda genç kızlar vardı. Onlar bana yol vermek istedi ama kabul etmedim. Onların hepsi ölmüş.
Biz de bir odaya kapandık. Bu odanın cephesi caddeye değil, arkaya bakıyordu. Ben şöyle düşündüm, bu odaya duman girmez dedim. Fakat dumandan evvel sıcaklık girdi. Karanlıktı zaten. Göz gözü görmüyordu. Katta yalnız ben ve Lütfi Kaleli vardık. Korkunç bir olay. Ben zaten iki ameliyat geçirmişim; kalp ameliyatı, beyin ameliyatı. Dışarıya çıkmak için kapıyı açtığımızda dumanlar ve alev üstümüze gelince kapıyı tekrar kapattık. Nefes almak zorlaşmıştı. Duman ciğerlerimize gelmişti. Karanlıkta, el yordamıyla bulduğum yastığı ağzıma, burnuma yapıştırarak daha az zehirleneceğimi düşündüm ama, imkânsız bir şeydi. Lütfi Kaleli’ye (Çıkalım Buradan) dedim. Dışarısı alevler içindeydi. Çıkmayı kurtulmak için değil, daha çabuk ölmek için istemiştim. Alevler içinde ölmek korkunç bir şey. Anlatılmaz, ancak yaşanarak öğrenilir. Lütfi Kaleli (Cadde tarafındaki pencereye doğru gidelim) dedi. Benden daha bilinçliydi. Bende hiç hal kalmamıştı. Elimden tuttu. Fizik gücü daha fazlaydı. Benim yaşımdan ve hastalıktan dolayı o kadar gücüm yoktu. Yerde yuvarlanarak o pencereye doğru gittik. O pencereye doğru gitmeseydik zaten biz kurtulamayacaktık.
Kıvranıp duruyordum. Her tarafı duman kaplamış, karanlık. Köşeye sıkışıp büzüşmüş bir adam olarak görmelerini istemiyordum. Beni komiser zannetmişler. Aşağıdan (Komiseri kurtarın, komiseri kurtarın!) diye bağırdılar. Bir süre sonra itfaiye arabası geldi. Ondan sonra merdivenden inmeye başladım. O kadar gücüm kalmamış ki, merdivenden otura otura çok zor iniyordum. Bu sırada aşağıdan yukarıya bir itfaiye eri geldi. Tam merdivenin ortasına geldik. Ben zannediyorum ki itfaiye eri beni kurtaracak, itfaiye eri vurmaya başladı. Tekme, tokat polis arabasına kadar sürüklediler beni.”