Basın savaşı patlamıştı; Fransızlar tabiiki yerli hainleri destekliyordu
Avrupalı Fransız kardeşlerimiz(!) babamızın, dedemizin, nenemizin ve onlardan önceki birkaç neslin kesintisiz savaşlar yüzünden neler çektiğini biliyordu. İlk günlerinde, güler yüzlü maskeyi hiç çıkarmadılar suratlarından. Ama, ne olur ne olmaz, bir yandan da ateşi istedikleri gibi tutabilecekleri maşalar sipariş ettiler. Maşalar, elbette para ile tedarik edilen Senegalli askerler, Ermeni lejyonerler ve birkaç altına kandırılmış Süryanilerdi. Ama en çok ta Adana’daki birkaç hain satılmıştan destek almayı başarmışlardı. Bunların asıl görevi, her türlü kargaşayı, en insafsız cinayeti ve en vicdan dışı yalancılığı, velhasıl, fitne-fesattan cinayete, eşkıyalıktan katliama; barsak deşmekten kilisede adam kesmeye; Mustafa Kemal’i aşağılamaktan Fransıza kul olma çağrısına kadar her türlü fenalığı yapmaktı. Hepsi olmasa da, doğrusu görev bilincine sahip olanlar iyi hizmet gördüler; oluk oluk kan akıttılar, rast-gele mermi attılar…
Dostumuz ve kardeşimiz(!) olan Fransızlar, fenalıkların en daniskası dalga dalga uygulanırken, kendilerine gelen haklı şikayetleri, “Yapma yahu!.. Bırak şakayı, ciddi olamazsın!” havasında karşılıyor ve ancak artık gizlenemez olaylar karşısında, “Merak etmeyin, gerekeni yapacağız” demekten öte gitmiyorlardı…
BİR BASIN SAVAŞI ÇIKTI
Kİ, OLURSA ÖYLE OLUR!
Fiili işgalden bir gün sonra, 22 Aralık 1918’de vilaete 50 Lira Depozito akçesi yatırarak imtiyazı alınan “Adana” Gazetesi 25 Aralık 1918’de, , “Ya Allah, ya bismillah!” deyip yayına geçti. O zamanlar, modern sayılabilecek Matbaa olan Osmanlı Basımevi’nden yararlanılıyordu. Mücavirzade Mustafa Emin Bey, daha önce de kendisine ait “Hayat” Gazetesini bu tesiste yayımladığı için amaca uygundu. Ne var ki, uygar işgalcilerimiz, Ahmet Remzi ve Avni Bey’lerin gazetesine 3 gün tahammül edebildiler. Vali Nazım Bey’i sıkıştırarak derhal kapatılmasını istediler. Nazım Bey fazla direnemedi ve kapatma kararını tebliğ etti.
Kısaca geçeceğiz burasını; gazete, Yeni Adana ismiyle yeniden yayınlanıp iki sayı sonra başyazarı Adana dışına sürüldü. Sahibi Ahmet Remzi Bey de idam istemiyle gözaltına alınacakken firar etti. Hadırlı Köyünde bir hafta kadar gizlendikten sonra kurtuldu. Bu arada Matbaaya da el konulmuş, yeni bir gazetenin yayını engellenmişti.
Ahmet Remzi Bey durmadı. Gazetesi önce, “Adana’ya Doğru” ismiyle Kayseri’de, sonra da bildiğimiz “Yeni Adana” adı ile Belemedik’te bir vagondan (Daha sonra Pozantı’dan) ses vermeye başladı… Ama bu ses davudiden ötelere geçiyor, tüm yetersizliklere karşın, Anadolu’yu tutuşturacak özlü yazı ve haberlerle çağdaş gavurları dellendiriyordu…
Adamlar uygar ve asri ve zengin ya; en kaliteli kağıtları getirtip “fenni”, yani ileri teknoloji desteği verdiler. Arkasından da Milli Mücadele karşıtı yazılabilecek ne kadar yalan, ne kadar zırva, ne kadar iftira varsa, veryansın ettirdiler… Bunlardan Ferda, daha Fransızlar gelmeden önce, 1 Aralık 1918’de yayına geçmişti. Adı, “Yarın” anlamına geliyordu ve yayıncısı da, Vatan Haini olarak isim yapmış Mesud Fani’nin kardeşi Ali İlmi Efendi idi. “Fanizade Ali İlmi” diye bilinirdi. Eşraftan sayılan aileye mensuptu. İkinci Meşrutiyet’ten sonra da “Rehber-i İtidal”, yani “Sakinlik Rehberi” adı ile kısa ömürlü bir gazete yayınlamıştı. Ferda, dinsiz imansız Müftü Hüsnü’nün vatanseverler ve vatanseverlik karşıtı fetvalarını yayınladığı için Fransızlar tarafından çok seviliyor ve tayyarelerle (dilimiz tayyareye açılmış ya; uçak sonraki icat) torosların eteklerine kadar ulaştırılıyordu. Mutasarrıf olduğu için kendi adını kullanmayan Mesud Fani de, takma isimle yine rezil yalanlarını peş peşe diziyor, kalemiyle zehir kusuyordu.
Bir başka Türk, Giritli İlhami de “Adana Postası” ile yine Fransız taraftarlığı yapıyor, yurtseverleri şiddetle yeriyordu. Aslında İlhami bir kaçaktı ve Fransızlar’ın tercümanı olmasaydı, Adana’ya belki de hiç gelemeyecekti. Çünkü, Rum Tiyatrocu Gavril’in kızı Ferha Maria’yı zorla iğfal etmiş ve linçten korkarak kaçmıştı. Fransızların gözde adamı olup çıktıktan sonra da, tıpkı ağaları gibi özel asalet künyesi takınmış, her türlü rezaleti bu künye ile yapabilecek kadar onurlu(!) davranmıştı.
Nihayet, Fransızların her türlü desteğini almış olan Selanikli Ata Derviş te, haftalık Rehber’inde, işgal güçlerini yere-göğe koyamıyordu.
Yeni Adana, yok imkanlar içinde sadece bu üç türk gazetesiyle değil, aynı zamanda biri Türkçe, 12’si kendi dillerinde ermeni gazeteleriyle de (Toros, Kilikya, Hayistan, Azadamard, Adana, Davros, Haygagan Tsayn, Art, Sakank, Ararat, Nor Ashran, Kilikya Sarhuntay, Nor Serunt) savaşmak zorunda idi. Bunların dışında iki de Fransız Gazetesi, zorla el konulan Hayat Matbaasında dizilip basılıyordu. Belli ki, o dönemlerde dünyada kişi başına en çok kağıt tüketilen yerlerden biri Adana idi.
Milli Mücadele karşıtı gazetelerin dağıtım üstünlüğü tartışılacak gibi değildi. Uçaklara yüklenip havadan atıldığı için erişilmedik nokta kalmıyordu. Fakat Yeni Adana da, adeta bayrak olmuştu. Cephelere ulaşıyor, arkasından da az veya çok Adana’ya ulaştırılıyordu. Yazdıkları da, kulaktan kulağa anında yayıldığı için az kağıtla çok yüksek tiraja erişmiş tek gazeteydi.
SON
Değerli Okurlarımız; İşgal Dosyamızı burada kapatıyoruz. 5 Ocak’tan itibaren “Kurtuluş Mucizesi” diziyle tekrar huzurlarınızda olacağız.