BAŞKAN İSA KAYADAN; “CUMHURİYET BİLHASSA KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR!”

(HABER MERKEZİ)-Atatürkçü Düşünce Derneği Adana Şube Başkanı İsa Kayadan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yayınladığı kutlama mesajında, “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir!” dedi.

İsa Kayadan, mesajına daha sonra şöyle devam etti;

Emperyalistleri ve işbirlikçilerini denize döktükten sonra, muasır medeniyet seviyesini aşma hedefiyle ara vermeden mücadelelerine devam eden Mustafa Kemal Paşa ve Kemalist Devrimciler, henüz yolun başında Havza’da, Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’da defalarca tanımladıkları yeni Türk devletinin adını 29 Ekim 1923 günü ilan ettiler: Türkiye Cumhuriyeti!

Bu Devlet, 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi ile ömrünü tamamlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde akıl ve bilime dayalı bir planın kararlılık ve cesaretle uygulanmasıyla var edildi.

Vatanın kurtarıcısı ve devletin kurucusu Mustafa Kemal, ilk gençlik yıllarından itibaren adeta bir heykeltıraş gibi kendini yonta yonta Selanikli yoksul bir yetimden tarihin en büyük devrimcisini, düşmanlarının bile önünde saygı ile eğildiği askeri strateji dehasını, dünyanın örnek aldığı saygın devlet adamını yarattı. Durmaksızın okudu, yabancı dilini geliştirdi, iç ve dış basını takip etti. Dünya, İslam ve Türk Tarihi’ni, büyük Devrimlerin sosyokültürel arka planını ve sonuçlarını inceledi. Uhud’dan Kartaca’ya, Malazgirt’ten İstanbul’un fethine hemen bütün önemli savaşların strateji ve taktiklerini kafasına nakşetti. Felsefe, sosyoloji, mantık, astronomi ve coğrafya ile ilgilendi, bilim ve teknolojideki gelişmeler üzerine çalıştı. 1789 Fransız İhtilali hakkında hemen bütün yazılanları okuyup Avrupa’ya ve Dünya’ya etkilerini inceledi. Rusya’nın 1917 Ekim Devrimini neden ve sonuçlarıyla yakından izledi, dersler çıkardı (Örneğin, Ekim Devrimi’nde Romanov Hanedanının tek bir ferdi sağ kalamazken, Türk Devrimi sonrası Osmanlı Hanedanından tek kişinin burnu bile kanamamıştır). Tevfik Fikret’ten, Namık Kemal’den feyz aldı, Emile Durkheim’dan, Ziya Gökalp’ten öğrendi… Kendisini böyle yetiştiren büyük devrimci emperyalist devletleri yenip zaferi kazanacağına öylesine inanıyor, ulusuna o denli güveniyordu ki; Samsun’a çıkışından 50 gün sonra askerlikten istifa etmek ve “Bir ferd-i mücahit olarak” yola devam etmek zorunda kaldığı günlerde, 7/8 Temmuz 1919 gecesi sabaha karşı Erzurum’da Mazhar Müfit Kansu’ya -kutsal bir sır olarak kalması talimatıyla- “Zaferden sonra şekl-i hükümet cumhuriyet olacaktır.” hedefini ilk madde olarak not ettirebiliyor, 23 Nisan 1920 günü açtığı Meclisin Millet Egemenliğine dayanarak çalışacağını ilan edip 20 Ocak 1921’de yürürlüğe giren Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesi olarak belirlediği “Hakimiyet Bila Kaydü Şart Milletindir” (Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir) ilkesini Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonu duvarına silinmemek üzere yazdırabiliyordu.

Ama Cumhuriyet daha ilan edilmeden sinsi ve açık bütün düşmanları sahnede yerlerini almışlardı. Emperyalizmin, 300 yıldır acımasızca sömürdüğü petrol (İslam) coğrafyasında kötü (!) örnek olacağını düşündüğü Antiemperyalist ve Tam Bağımsız Laik bir cumhuriyetin kurulmasına da, yaşamasına ve gelişmesine de tahammülü yoktu. Keza, yüzyıllardır sözde din adamı kisvesiyle hurafeler uydurup samimi dindar milyonları istismar ederek keselerini dolduran dinci yobaz asalak sürüsünün de en büyük korkusu Mustafa Kemal ve Cumhuriyetti. Bu şer güçler ittifak halinde Milli Mücadele döneminden başlayarak 100 yıldır neler yapmadılar, yapmıyorlar ki.

Büyük Atatürk yapılanları ve yaptıklarını birkaç cümle ile şöyle anlatıyor 9 Mayıs 1935 günü CHP 4. kurultayı’nı açarken:

“Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete (yeni toplum), yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler… İşte Türk genel devriminin bir kısa diyemi…”

Emperyalizm destekli Karşı Devrim Laik Cumhuriyeti Orta Doğu tipi bir din devletine dönüştürme gayretini sürdüredursun, biz temel ödevimizin Atatürk Cumhuriyeti’ni yeniden kazanmak olduğunun farkındayız ve Ulusumuzun ezici çoğunluğunun farkında olduğunu da görüyoruz. Ödevimizi elbette yapacağız.

Atatürkçü Düşünce Derneği, Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asma ve Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma hedefine yılmadan yürümekte kararlıdır. Bu yürüyüşümüzü ülkemizi yönetme iddiasındaki siyasi kadrolarla buluşturacağımıza ve birlikte başaracağımıza inanıyoruz.

Cumhuriyetimizin 101. şeref yılı

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor