BAYRAMIN ŞEKERİ DUZLU ÖNÜMÜZDE ‘ÜMİT’ TOZLU

Rahmetli büyüklerimiz çok yüksek fiyat veren satıcıya gözlerini kısarak bakıp “Duzlu be!..” derdi. Baktık, bayram şekerleri tam da müteveffaların (vefat edenlerin) ifade ettiği gibi tuzlu, yani çok pahalı. Geçen ayları, hatta son birkaç yılı hesaba katınca, yakın gelecekte alışverişe rahatlık getirecek ümit ışığı yok!.. Evelemeye, gevelemeye, lafla kervan kurup develemeye ne hacet!.. Bu bayram da yine tatsız, yine sönük. Tuz demişken, elbette tuzu kuru olanları bu çemberin dışında tutmak gerek.
Bayram bayram kırıntı halinde de olsa var olan neşenizi kaçırmak istemem. En azından 60-65 yıl öncesinden kalma anılar bohçasından çıkardıklarımla devam etmenin daha insanca olacağını düşündüm. Yani, Adana´mızda apartmanların olmadığı, her evin mutlaka ağaçlı, dölleli (koruk asması) avluda yer aldığı, bayramlaşmanın çok yaygın olduğu zamanlar… Daha doğrusu, bayramlarda bayram yaptığımız dönemler…
Coşkuyu namazdan hemen sonra duyulan top sesleri başlatırdı. Daha üçüncüsü atılırken çocuklar dışarıya dökülür, sokağı bir baştan diğer başa şen-şakrak cıvıltılarıyla bayram rengine boyamış olurlardı. Çok geçmez fayton veya dört tekerli at arabalar sökün eder, bir o evin, bir bu evin önünde durup kurbanlığı indirirlerdi.
Gruplaşmış çocuklar el öpme karşılığında kısmet toplarken, şeker yerine para ümidiyle çalarlardı kapıları. Yeni alınmış bayramlık giysiler ve ayakkabıların tamamına yakındı bol gelirdi. Bir sonraki sene de giyebilsin diye bir beden yahut bir numara büyük alınırdı. Bu uygulama yaygındı ve yadırganmazdı. Çünkü büyüklerimizden pek çoğu birincisine de, ama hepsi ikinci dünya savaşına tanık olmuşlar, o yılların yokluğunu-yoksulluğunu tüm etmenleriyle yaşamışlardı.
Kısa süre sonra çocuk cıvıltılarına bayrama hazırlanmış satıcılar da bulaşırdı:
– Hadi, taaza datlııı!..
– Buuuzlu Biciii!..
– Leblebi, çekirdek, fıstık içiiii!.. Leblebi sıcaaak!..
– Gaymak var, dondurma vaaar!..
– Horuzlu şeker, düdüklü şeker, şuruplu şeker…
– Ayazlı, buzlu, deneli şalgaaammm!..
– Haydi çoook çok; sakkızlııı, küncüllüüü (susamlı)!..
– Gaaynamış nohuut!.. Duzuynan, kemmunuynan (kimyonuyla)!..
Bunlara ilaveten bir de asri dondurmacı geçerdi. Asri, çağdaş demek Asri Sinema vardı örneğin. Asri Berber, Asri Terzi, Asri Çerçi gibi tabelalara pek sık rastlardık. Asri dondurma, iki santim kadar çaplı, 10 santim kadar boyu olan dondurulmuş şurupla yapılır, ortasına sokulmuş bir çöple tutulurdu. Sonradan düşük nitelikli prizmatiklerini yaptılar ve Eskimo diye sattılar?
Saat dokuz-dokuz buçuktan itibaren de Türk Hava Kurumu´nun pikapları geçmeye başlardı. Kurban derilerini toplamaya yetkili tek kurumdu. Bu arada kurban eti dağıtımını yapanların trafiği de yoğunlaşır, sağdan, soldan “Allah kabul etsin” sesleri duyulurdu?
Dini bayramların “olmazsa olmaz” demeyeyim, “gelmezse olmaz” ziyaretçilerinden bahsetmeliyim. Bunların başında bekçiler vardı. Emniyet teşkilatının en güvenilir, fakat en alt rütbedeki ekibinin görevlileriydi bekçiler. Gece-gündüz sokaklarda asayişi koruyup kollarlar, birbirleriyle sokaktan sokağa düdükleşerek haberleşirlerdi. Kısmetini alan bekçi kalkarken çöpçü, onun ardından da ilaççı gelirdi bayramlaşmaya. İlaççı, belediye personeliydi. Haftada bir-iki her eve uğrar, helalara, avluda varsa su birikintilerine mazot sıkardı. Sağlığımızın bir ayağı bunlara bağlıydı o yılların koşullarına göre. İlaç dedikleri de bildiğimiz mazottu. Ucuzdu da… Bugün belediyeler mazotu zor sıkar; malûm, litresi otuz kâğıda el uzatmış durumda.
Öğleye doğru avlulardan önce isli duman, ardından et kokuları yükselir, yavaş yavaş yoğunlaşarak bütün Adana´yı sarardı.
Yerimiz bu kadar; biraz daha yazabilirdik ama yer yok. Tuzlu da olsa, tozlu da olsa, buzlu da olsa Bayramınızı içtenlikle kutluyor, neşeli, umutlu bayramlara en kısa zamanda kavuşma dileğiyle saygılar sunuyorum.