BEBEK – ÇOCUK ÖLDÜREN İNSAF TANIMAZ OLAYLAR
Sıkmak istemem ama, bir kez daha yaşımın hayli ilerlediğini yazarak başlıyorum. Az şey görmedik. Dünya karışırken biz de endişelendik. Yaşadıklarımızdan kısacık bahsetmek istiyorum. Sonunda, yakın geçmişin ordu gücüne dayalı savaşları ile yeni teknoloji arasındaki ciddi fark ve bize de yönelebilecek tehditlere döneceğim.
Bugün özetlerle krizler kronolojisini sunuyorum
1950’li yıllarda Mısır, Irak, Ürdün ve Suriye’de ihtilaller oldu. Her biri, Sovyetler Birliği ile Amerika’nın karşılıklı çekişmelerine ve atom bombası tehditlerine neden olmuştu. Özellikle Irak’ta krallığa son veren yöneticiler Bağdat Paktı’ndan çekilip Sovyetler Birliğine eğilince Amerika rahatsız oldu. İlkokuldaydık. Atom bombasına karşı neler yapmamız gerektiğine kadar eğitildik.
1960 Mayısında yaşadığımız U2 casus uçağı krizi ile büyük tehdit aldık. Amerika’nın 20 km yükseklikte uçurarak Sovyetler birliğini havadan gözlediği uçaklar İncirlik’ten kalkıp Sovyetler Birliğini tarıyordu. Sonuncusu fark edildi ve Amerika’nın hiç beklemediği biçimde uçak düşürüldü. Pilot esir alınıp konuşturuldu. Kruşçev Amerika’ya verdiği notanın bir kopyasını da bize iletmişti. “Bir daha böyle bir teşebbüs olursa, Türk dostlarınızın cenazesine bile yetişemezsiniz” diyordu. O arada iç siyaset karışmıştı. 27 Mayıs İhtilâli nedeniyle U2 tehlikesini vatandaş fark etmedi.
1962’de Amerika’nın Bizde ve İtalya’da güçlü üsler kurmasına karşılık Sovyetler Birliği de Küba’ya cehennem füzelerini konuşlandırmak istedi. Amerika Küba’yı ablukaya aldı. Bombalar ha patladı, ha patlayacak derken Başkan Kennedy ile Kruşçev son anda kırmızı telefonla olayı sonuçlandırdı.
Arap-İsrail Savaşları dünyayı üç kez sarstı. 1956, 1967 ve 1973 savaşları İsrail’in galibiyetiyle sonuçlandı. Ufacık alanda kurulan İsrail her savaştan sonra biraz daha toprak kazanarak bugünkü sınırlarını elde etti. Bu arada Arap Birliği dağıldı. Bir kısmı Sovyetler Blokuna yanaştı.
1979’un 27 Aralık’ında Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etti. 15 Şubat 1989’a dek süren işgal sürecinde bir buçuk milyon insan can verdi. Çağdaşlık patikasında yürüyen Afganistan, bu olaylar sonunda mollalar idaresi altına girdi. Şeriat düzeni ilân edildi.
1980’de başlayıp 1988’e dek süren Irak-İran Savaşı bir milyon cana mal oldu. İki buçuk milyon kişi yaralandı. Toplam 150 Milyar Dolarlık zarar meydana geldi.
1991 Yılının 25 Aralık’ında Sovyetler Birliğin Lideri Gorbaçov halkın hoşnutsuzluğu üzerine istifa etti. Ertesi gün Glassnost (Açıklık) ilân edildi ve Cumhuriyetler Birliğini kurmuş olan devletler peşpeşe özerkliklerini ilân etti. Olay, dünyada dengeleri adamakıllı değiştirdi.
1993 yılının 20 Mart’ında koalisyon Güçlerine liderlik eden Amerika Irak’ı günlerce bombaladı. Saddam Hüseyin aylar sonra lağım çukurunda yakalanıp idam edildi. Ortadoğu’da dengeler iyice karıştı. Sovyetler Birliği dağıldığı için Amerika rahat rahat hüküm sürdü ve istediğini elde etti.
DEMİREL’İN DEDİĞİ GERÇEKLEŞTİ Mİ?
Amerika Irak’a girmeyi açık açık hedeflemiş bunun için de topraklarımızı kullanmak istemişti. O yıllarda siyasi hiçbir yetkisi olmayan fakat AKP’deki yadsınmaz ağırlığı bilinen Erdoğan’la görüşüldükten sonra Amerika Adana dahil pek çok yerde geçici ikmal ve harekât üsleri kurmaya başladı. Hükümet bu konuyu resmileştirmek üzere 25 Şubat 2003’te Meclise “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümete Yetki Verilmesine İlişkin Başbakanlık tezkeresi” 1 Mart günü oylandı ve reddedildi. Meclis kararı Amerika’yı çok kızdırdı. İlişkilerimiz zedelendi.
Bir süre sonra Cumhurbaşkanı Demirel bozulan ilişkiler üzerine şöyle konuştu: “Amerika’yı çok iyi tanırım. Kırk yıl sonra da olsa intikam hırsını sürdürür. 1 Mart tezkeresini unutmayacaklardır. Halbuki bu teklif yapıldığında, “Bizim o ülkede akrabalarımız var. Böyle bir hareketin içine giremeyiz denilebilirdi.”
Ne dersiniz, Demirel’in dediği gerçekleşiyor mu?
Bu konuyu sürdüreceğiz…