BELEMEDİK DEYİP DE GEÇEMEZSİN DÖRT ETRAFI DAĞDIR GİREMEZSİN
Rab-bül-alemin Adana’yı yaratırken orasına, burasına öyle güzellikler lütfetmiş ki, tek tek incelemeye kalksak ömür yetmez. Dağlarından bağlarına, yamaçlarından ovalarına; güneşin doğduğu yerden tutun, battığı yere kadar, doğanın doğal ziynetleri yapar binlerce nimetleri… Belemedik te onlardan biri…
Dört etrafı yüksek dağlarla çevrili, dapdaracık tek girişli, içinden Çakıt Suyu geçen, her mevsim başka güzel, her saati ayrı şirin bir vadi ki, gezmelere ve dahi görmelere doyum olmaz. Pozantı’ya giden eski yolla yeni otobanın tam birleştiği noktada “Belemedik” tabelasını görürsünüz. İşte o tabelanın bulunduğu yoldan girip bir süre sonra Çakıt Suyu ile buluştuğunuzda, dapdaracık tabiat koridoruna çıkarsınız. Bir an gelir ki, gördüklerinizle şaşakalırsınız; işte, orası Belemedik’tir… Eyvahlar olsun ki, dönemin idaresi oraya da HES getirdi. Güzelim Vadinin geleceğini bitirdi. Neyse, bizim anlattığımız asırlık mesele, doğa kendi hükmünü yürütüyor, her yanı bereket ve güzellik tütüyordu.
Burası aynı zamanda Birinci Dünya Savaşında elimize geçen İngiliz ve Avustralyalı esirler için havza hapishanesi olmuş. Esirler, tünel işinde çalıştırılırken, aralarında takım kurup futbol oynamalarına ve diğer insani gereksinimleri karşılamalarına izin verilmiş.
GELELİM ADINA
“Belemedik” sözcük olarak sözlüklerde yer almaz. Çevre köylüleri, “Bilemedik” ten geldiğini anlatır. Derler ki; “İstanbul-Bağdat Demiryolu’nun en kritik ve aşılması en zor yerlerine tünel açılacak… Tünelciler hep iki yandan kazarlar, ortada bir yerde birleştirip tüneli açarlar. Bunlardan biri açılırken aylar geçmiş, iki taraf birleşmemiş. Meğer ki istikameti şaşırmışlar, kaz Allah kaz, tutturamıyorlar. Alman mühendisler de sorarmış her gün (Yahu niye birleşmiyor bu tünel?) diye. Bizimkiler de her gün (Vallahi Bilemedik!..) dedikçe Almanın kızıp yüksek sesle (Belemedik, gene belemedik..) tepkisi dört etraftaki dağlardan yankılanırmış. Derken, derken, bölgenin adı olmuş Belemedik”.
Doğru-Yanlış, yaygın olarak söyleneni bu. Merak ettik; tünelden önceden adı neydi acaba diye… Binlerce sayfalık arşivimize daldık, eski adını aradık. Bakınız ne bulduk…
Derviş Ahmet tarafından yazılmış Aşık Paşazade Tarihine göre, Ramazanoğlu Adana’ya doğru gelirken Süleyman Şah Gazi Fırat’ta, Caber kalesi önünde suya kapılır. Peşindeki oymaklar dağılmak üzereyken, Yüreğir Bey idareyi ele alır, baş olur. Sonrasını derviş Ahmet’ten dinleyelim: “Üç-Ok’un oğlu ve Kusun varsağı ve Kara İsa ve Özer ve Kuş Timur ve Gündüz; bu altı kişi göçleri ile Çukurova’ya geldiler. Yüreğir baş oldu bunlara. Geldiler, Misis’i aldılar, Tarsus’u dahi aldılar. Bu şehirlerin kafiri Ermeni idi. Bunlardan ahitle (Konuşup anlaşarak) aldılar. Yüreğir öldü. Oğlu Ramazan Kusun’a Eser-Kef’i kışlak verdi, Gülek’te Beremedik’i ve Tekfurbeli’ni yaylak verdi. Kara İsa’ya Midilli’yi Kışlak verdi ve Alınkaş’ı yaylak verdi. Kuş Timur’a Tarsus’u kışlak verdi ve Bulgar Dağı’nı yaylak verdi. Gündüz’e Misis’i kışlak verdi ve Misis Dağı’nı yaylak verdi. Ramazan, kendisi, Adana’yı taht edindi.”
Burada Kusun Bey’e yaylak olarak verilen Beremedik, günümüzün Belemedik’idir. Zaman içinde Adana fonetiği bu ismin R harfini L yapmış, Beremedik olmuş size “Belemedik…”
İŞGAL DÖNEMİNDE
Fransızların ferah ferah yerleşip keyfince karakollar, garnizonlar, mevziler kurduğu Toroslarda, muhakkak ki en korunaklı, en stratejik, en can damarı mevzileri Belemedik Vadisiydi. Hacıkırı Köprüsü ve Toros Tünelleri inşaatı için Almanlar bu vadiye 4000 kişilik kasaba kurmuşlar, sayısız depo, cami, kilise ve hastane inşa etmişlerdi. Elektrik Santrali bile vardı. Santralde üretilen buharın bir kısmı hastanedeki kalorifer tesisatını çalıştırıyordu. Fransızlar bu binaları hem kışla, hem gıda deposu, hem cepanelik, hem de hastane olarak kullanıyorlardı. Her tarafı dağlarla çevriliydi. Korunması çok kolaydı. Sadece Batıdan, Çakıt kıyısından daracık bir girişi vardı ki, Fransız istemedikçe buradan kertenkele bile geçemezdi; daha doğrusu öyle sanıyorlardı…
GELECEK YAZI: FRANSIZI FELÇ EDEN ZAFER