BEŞ BİN ÖLÜ İLE UÇAKVE SİLAHLARINI BIRAKIP GİTTİLER; ARTIK GÜN BİZİMDİ
Fransızların savaşçı askerleri ellerindeki silahları, uçaklar dahil, bırakarak programlı biçimde çekildiler. 20 Aralık 1921, Cumartesi günü… Askerimiz Adana’ya gelecek, kenti teslim alacaktı. Ne radyo, ne televizton, ne de telefon; hiç biri yok o yıllarda. Haber nasıl yayıldı, yediden yetmişe Adanalı nasıl duydu bilinmez, bütün halk caddeleri doldurdu. Sevinç çığlıkları, kesintisiz yağmuru bastırıyor, insanlarımız yağmuru ima ederek, “Bugün rahmet günüdür. Gökten rahmet yağıyor” diyordu.
Tören vaziyetine getirilen askerlerimiz saat ikide şimdiki Atatürk Parkı’nın olduğu yerden yürüyüşe geçti. Heyecanını bastıramayan kadınlı-erkekli Adanalılar rast geldiği askere sarılıyor, kucaklıyor, hasretle öpüyordu. Öyle ki, Kolordu’ya kadar olan mesafe ancak iki saatte alınabilmişti. Sevinç gözyaşları sel gibi akıyor, yağmurun “rahmet” niteliğini adeta kutsuyordu. Kesilen adakların haddi hesabı yoktu.
Karşılayıcılar kadar Adanalı da Kolordu önünde bekliyordu askerinin gelişini. İkindi vaktinin son dakikalarına girilirken ulaştı beklenen kahramanlar. O anda adeta ilahi bir güçle yükseldi sevinç çığlıkları. Alkışlar, zılgıtlara karışıyor, eller gökyüzüne şükürle açılıyordu. O yoklukta nereden bulundu, nasıl hazırlandı bilinmez, sayısız bayraklarla kolordu önü adeta rüzgarda oynaşan gelincik tarlasına dönmüştü.
Muhittin Paşa, emir subayından aldığı bayrağı üç kez öptükten sonra göndere bizzat çekti. Adana, artık bizimdi. Protokol amaçlı kalan Fransız subaylarının sonuncusu da 4 Ocak günü gitti ve ertesi sabah, denilebilir ki tüm Adanalıların katılımıyla 5 Ocak Kurtuluş Bayramı kutlandı. O günün somut simgesi de, 15’e 7 metre ebadındaki büyük bayraktı. Vilayet üst katında, Terzi Emin ve Terzi Nuri’nin yönetiminde 6 kalfa gece gündüz çalıştı. Bayrak için tüm kumaş bulunamadığından sağdan soldan temin edilen parçalar evlerde birbirine dikilerek terzilere yetiştiriliyordu. Bayrak, gençler tarafından bütün kenti dolaştıktan sonra Büyük Saat ile Ulucami Minaresi arasına gerilen ipe asıldı.
4 Ocak gecesi denilebilir ki Adana halkının yarısı heyecan ve sevinçten uyuyamadı. Şafak sökerken, kadınlı-erkekli, genç yaşlı binlerce Adanalı şimdiki İmam Hatip Okulu’nun da bulunduğu Kumluk Meydanı’nda toplanmaya başladı. Halbuki kutlama saati 13 olarak ilan edilmişti. Dedik ya, eşsiz heyecan fırtınası halkı sürüklemişti.
O günün adı konmuştu: “Kurtuluş Bayramı.” Hazırlıklar günler öncesinden başlamış, bir şenlik tertip heyeti oluşturulmuştu. Törene kent idarecilerinin yanı sıra eşraf ve aydınlar, öğrenciler, esnaf temsilcileri de binlerce bayrakla katıldı.
Yeni Adana Başyazarı Ferid Celal Bey’in (Güven) konuşmasıyla tören başladı. Sözlerine “Evvela bizleri bu güne kavuşturan Cenab-ı Hakka hamd ve teşekkür ederiz” diyerek giren Ferid Celal Bey, şehitlerimiz hakkında içli ifadelerde bulundu ve Adana Halkı adına hazırlanmış üç telgraf okudu. Telgraflardan biri TBMM Riyasetine, biri Başkomutanlığa, diğeri de çevre il ve ilçe belediye reislerine gönderilmek üzere yazılmıştı. İlk ikisindeki ifade şöyleydi:
“Bu gün Adanamızın tamamen anavatana iltihak ettiği pek şerefli
bir gündür. Memleket büyük sürur ve neşe içinde bayram yapıyor. Şehir binlerce
bayraklarla tezyin edilmiştir.
Bu hür, mesud günü bize kanlı emekleriyle idrak ettiren kahraman ordumuza, onun
kumandan, zabitan efradına minnettarlıklarımızı takdim eder; düşmanın kirli
çizmeleriyle çiğnenen esaret altında inleyen diğer aksam-ı vatanın halası
uğrunda fedakârlıklara hazır olan ordumuza, canla başla hizmet etmeğe hazır
olduğumuzu arz eder, Allahtan büyük zaferler niyaz ederiz.
Adana Ahalisi Namına Belediye Reisi Mehmet Fuat ”
Halk oyuna sunulan mesajlar alkışlarla onaylandı. Tahmin ettiğiniz gibi, o günün coşkusu, gece yarısına kadar sürdü.
SON SÖZ: Ayrıntılardan kaçınmaya çalışırken önemsediğim bir çok olayı da yazmadım. Yazsaydım, dizi bir yıl sürerdi. Bunları da, sırası geldikçe, yıldönümlerinde sunmaya çalışacağım.
BİTTİ