BİZ KUTLAMASINI BİLMEZDİK AMA YILBAŞI CANLI OLURDU

Televizyon yoktu. Genel yanılgı sonucu, yılbaşı NOEL’le eş tutulduğu için ufak çapta eğlencelerle geçiştirilirdi yılbaşı gecesi. Gel gelelim daha Aralığın ikinci haftasına girerken kentin her yanı yılbaşı yılbaşı olurdu.
En önce tebrik kartı tezgahları açılırdı. Rengarenk çiçekler, manzaralar, kalpler basılı boy boy yüzlerce kart uzun tezgahlarda boy gösterirdi. O yıllarda telefon da ancak çok acil durumda kullanılabilirdi. Hele şehirler arası bağlantı saatler, bazen günler alabilirdi. Çok da para yazardı. Ayrıca, akrabalar, arkadaşlar ve dostlar arasında gerçek sevgi, katıksız saygı vardı. Bu nedenlerle de, tebrik kartı göndermek büyük önem taşırdı. Hani şimdi tebrik kartı? Yok!.. O bile artık dijital ortamda, Bas düğmeye, beş bin kişiye saniyede ulaştır…
Ana caddelerde birkaç noktaya kurulduğu için kenti süsleyen kart gezgahlarının yanı sıra bir de duvar takvimleri çıkardı piyasaya. Manzara, sevimli hayvan, ayet, çiçek vesaire basılı kartonun alt tarafına oturtulmuş 365 veya 366 yapraktan oluşan bloktu duvar takvimi. Yani, senenin her günü için hazırlanmış bir yaprak.
Bloğun oturtulduğu karton taşıyıcının üstündeki takdim cümlesinde mutlaka “Evkat-ı şer’iyeli, manili,,,” ifadeleri geçerdi. Seneler sonra öğrendim; evkat-ı şer’iye demek, “Namaz vakitleri” demekmiş. Gerçekten de her yaprağın ortasında namaz vakitlerini gösterir bir tablo ile güneşin doğuş ve batışını gösteren iki minik saat resmi olurdu.
En çok satılanı Saatli Maarif Takvimiydi, Onu, her yaprağının önünde ve arkasında çok başarılı ressam eliyle çizilmiş birer resim bulunan Ziyad Ebüzzüya takip ederdi. Resimler, ya o günün anlam ve önemini simgeler, yahut da ansiklopedik bir bilgiyi desteklerdi. Hemen hepsinde de mani (dörtlük şiir) olurdu. Yaprağın arkasında, bazen gerçekten ülke ve dünya ile ilgili son derece ilginç bilgilerle karşılaşabiliyorduk. Görgü kuralları da önemli yer tutardı yapraklarda.
Aynı dönemde piyasaya tombala kutuları çıkardı. Yılbaşı gecelerinin en çok başvurulan eğlencesiydi. Fındığına ya da cevizine oynanan masum kumarın aletine de rulet diyorduk. Pirinçten yapılmış, yanılmıyorsan 6 yüzlü, alt tarafı konik, üst tarafı silindirik, tamamı dört santim kadar bir topaçtı rulet. Her yüzünde şöyle ibareler vardı diye anımsıyorum: Bir koy, iki al, birer koyunuz, İki koy, hepsini al, bir al…
Rulet , üst tarafındaki ufacık silindir baş ve orta parmak hareketiyle döndürülür, durduğunda, yukarıya bakan yüzündeki emir yerine getirilirdi.Tabii daha en başında ortaya herkes belli sayıda fındık koymalıydı.
Çok görüp çok duyduğum halde nasıl oynandığını bilmediğim bir araç da “Salonda at yarışları” diye satılan bir avuç içinden daha küçük kağıtlardı. Bir yanında kirece benzer, muntazam olmayan kabartı olurdu. Oyun sırasında, ıslatılan parmak bu kirece benzer maddeyle yüklenip yan taraftaki daireye sürüldüğünde, menekşe renkli rakamlar çıkardı. Oyunda kazanan ve kaybeden bu rakamla belirlenmiş olurdu. At yarışları rulet gibi, tombala gibi yaygın değildi.
Dedik ya, basit eğlenceyle geçiştirilen yılbaşından önce, Adana’mızın caddeleri kartpostal ve takvim satıcılarıyla süslenirdi. Ben en çok bankaların verdiği minik cep ajandası elime geçtiğinde sevinirdim.
Yeni yılın milletimiz ve tüm insanlık için huzur, esenlik ve mutluluk getirmesini diliyorum.