BÜYÜK KÖYKEN, ADANA DAHA MI NEŞELİYDİ NE?

Saygıdeğer okurlarım, Bayramdan hemen önceki yazımda çocukluğumuzun Adanasındaki bol tahtalı evlerden bahsetmiştim. Her bayram öncesi mutlaka fırçalanan tahtalar özel sarı boya ile boyanır, Adana adeta sarıya keserdi. Yazdıklarımın bu denli ilgi göreceğini tahmin bile edemezdim. Şimdiye dek ulaşan yüzlerc yorum içinde öyle tatlı ifadeler var ki, bunları sizlerle paylaşmazsam, vebal altında kalırım. Sanırım horumları vermem birkaç gün sürecek ve siz de hoşlanacaksınız. Okurken, “Acaba…” dedim, “Büyük Köy diyerek küçümsenen o Adana çok daha güzel miydidi?”

Yorumları, geliş sırasıyla sunuyorum:

Muazzez Uğrlutepe: Aynen öyle olurdu. Çok küçüktüm, hatırlıyorum.

Ayten Atikaslan: Yüreğinize sağlık, geçmişi hatırlattınız. Boyadan sonra bir müddet ellerimiz, ayaklarımız sapsarı olurdu. Sevgi ve selamlarımla.

Neriman Gökcan Ulugay: Küçüktüm ama o fırçayı ben de çok yaptım. Boya sulandırırlırdı. Eski bir havlu parçasını o suya batırıp tahtaları ovardık. Of, her yer tahtaydı. Camlı pencereler dışında bir de taka denilen tahta kapak vardı, gece çengelini takıp yatardık.

Fatma Hamiyet Oğuzcan: Çok iyi hatırlıyorum.

Can Bölgen: Ben de hatırlıyorum tahta boyası yapılan dönemi. Ayaklarımız sapsarı olurdu. Yaz geceleri taht denilen yerde, cibinlik içinde serin serin yatardık. Güzel günlerdi. İyi ki o günleri yaşamışız.

Nimet Sabancılar Nimet: Çpk güzel anlatmışsınız. 50-60 sen öncesine gittim. Odalar tahta, sofalar tahta ama mçok güzel günlerdi. Damdan dama gece oturması yapılır, buzu bitmiş olan komşusundan buz isterdi. Gece yıldızlara bakıp uyurduk. Sanki o zamanlar yıldızlar daha bir parlaktı.

Necmi Akman: Çok güzel anlatmışsınız. Çocuklauk günlerime götürdünüz.

Müberra Cengiz: Ben de yapardım. Ellerim sapsarı olurdu. Ne güzel günlerdi.

Seçim Seziş: Hatırladım; çocukluğumda o zamanlar ahşap olan zemin tel fırça ile fırçalanır, sonra da sarı boya ile boyanırdı. Eski kadınlarımız kokulu sularla yer silmezdi. Bayramdan bayrama evlerini böyle fırçalar, sarıya boyardı. Teşekkürler Nurettin Çelmeoğlu. Unutulanları yazmak, yeniden hatırlatmak; kalemin, kalemi tutanın görevi olmalı.

Ayten Aksoy: Aynen öyle, dün gibi hatırlıyorum.

Ferahnaz Ayhan: Yüreğinize sağlık, çocukluğuma götürdünüz.

Mustafa Naci Bilgiç: eski Adana’da, damların pek çoğunda, damlarda, döllenin altındaki tahtın üzerinde, cibinliklerde bütün aile yatardık. Bitişik damlardaki komşu sohbetleri ve çay ikramları… Ne güzel günlerdi.

İsmail Kısa: Nurettin by, dilinize sağlık. 3 tane unttuğum şeyi çok güzel anlatımınızla hatırlattınız: dölle, tahta boya ve frça. Selamlar.

Alev Yüceokay: Çok güzel anlatmışsınız. Okurken eski günleri yaşadım. Yüreğinize, kaleminize sağlık.

Gülin Berk Koca: babaannem anlatırdı. Biz görmedik. Eskiye götürdünüz.

Öznur Turhan: He vallaha. Çok fırçaladım, çok boyadım. Hala o evim duruyor; tahta boyalı evim.

 Süleyman Göksel Soylu: Çok kuymetli paylaşımlar; var olun.

Suna Mustafa Telli: Çok güzel anlatmışsınız. Çocukluğumda gördüğüm, duyduğum tüm olgular canlandı… Emeğinize sağlık.

YARIN: ŞİRİN YORUMLARA DEVAM EDİYORUZ.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor