ÇAPUTTAN TOP

Bizimki ve bizden sonraki iki-üç kuşak için oyun mekânı sadece sokaklarımızdı. Adana sokaklarda uyanırdı. Horoz seslerini çörekçi, sütçü, kaynamış nohutçu takip ederdi. Bu arada, “Ooohhaa!” diye bağıran sığırtmaç ve önüne kattığı yüzlerce sığırın geçmekte olduğu anlaşılırdı. Bunların ardından da çocuk sesleri o günün ilk ve parlak renklerini saçardı. Zaman verelim: 1950’li yıllar…

İki çocuk, beş, on, on beş; derken her evden kızlı-erkekli çocuklar sokağı doldurur ve öncelikle günün özetini oluştururlardı. En başta da evde işittikleri önemli bazı haberler tartışılırdı aralarında. Bir de abilerin, ablaların gazetede okuyup anlattığı tuhaf olaylar yorumlanırdı. Örneğin, Amerikalıların radyoları aynalıydı. Şarkıcıyı da hareketleriyle gösteriyordu. Sohbetin bir bölümünde de mutlaka “Demirsipor” üzerinde yoğunlaşılırdı. O yılların Adana fonetiğinde spor yerine sipor geçerliydi. Kaleci Haşim, Füze Selami, Kartal Yaşar, Çörekçi Ali, Diş Hasan gibi ünvan sahibi topçuların adı da sık geçerdi bu sohbetlerde.

OYUN KURMAK

Yaklaşık yarım saat, kırk dakika kadar süren sabah sohbetinden sonra da oyun kurulurdu. Dünya’daki mevsimler gibi, oyunların da mevsimleri vardı sanki. Kulle (gülle, misket), fırındak (fırıldak, topaç), tapa (gazoz kapağı), kulüp (karton sigara kutularının ön yüzü), ilan (yılan) çizgisi), sek sek, çelik ve daha anımsayamadığım nice oyunlar yılın belli dönemlerinde başlar ve bir anda Adana’nın tüm sokaklarını sarardı. En renklisi de “Kasnaklı Zamanı” dediğimiz dönemdi. Rengârenk parlak pelürle yaptığımız kargı çatılı uçurtmalar gökyüzünü gündüz yıldızı gibi süslerdi.

İLLÂ DA TOP

Hangisinin zamanı olursa olsun, her mevsimin en kral oyunu toptu. Bazı şanslı çocukların lâstik topu olur, onlar istedikleri isimleri yanlarına alarak takım kurarlardı. Top sahibi, söz sahibiydi. İstemediği çocuğu karşı takıma bile aldırmaz, gerekli gördüğünde de hem oyuncu hem de hakem olurdu.

Gerçek şu ki, sokağımızda nadiren top gibi top olurdu. O zaman da “Çaputtan top yapak” önerisi ortaya atılır ve oybirliği ile derhal onay görürdü. Çaput, artık işe yaramayan bez parçası demektir. Nasıl olursa olur, oradan buradan bulunan çaputlar birbirinin üstüne dolanarak topa benzetilir ve sağlam iple sarılarak oyuna hazırlanırdı. İşte o çaput yumağı, o günün çift kale gereksinimini karşılayan önemli araç sayılırdı.

Arada bir dağıldığında oyun durur, eli yetenekli biri tarafından yeniden derlenip toplanarak oyuna devam edilirdi.

GOL TARTIŞMASI

Sahamız sokaktı elbette. Uygun aralıkta iki taş kaleyi belirlerdi. Bazen top bu taşın hemen yamacından geçer ve işte o zaman uzun uzun münâkaşaya yol açılırdı. Bir taraf gol diye tutturur, öteki taraf da yeminle, bazen de – lâf aramızda – küfürle olmadığını iddia ederdi. İki tarafın anlaşamaması halinde de “Oyun port olur” yani bozulurdu. O arada zaten çaputtan topun da canı çıkmış olurdu.

Günümüzde inanılması asla olası değil. Sokaklarda değil oynamak, yürümek bile özen ve dikkat gerektiriyor. Bizim zamanımızda yarım saatte, bir saatte ancak bir fayton veya at arabası geçerdi. O zaman oyun birkaç dakikalığına durdurulurdu.

Şimdi bana “Bu mevsim hangi oyun oynanırdı?” diye sorulsa, her halde “Fırındak zamanı” derdim. Atalarımızdan kalmadır: Geçmiş zaman olur ki, hayâli cihan değer…  

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor