ÇATILMIŞ NİCE DARAĞACI GÖRÜLMÜŞ MÜ BÖYLE ACI

ONSEKİZİNCİ BÖLÜM
8 Ağustos 1909 günü Adana’da göreve başlayan Cemal Paşa’nın atanma kararını 3 Ağustos tarihli The New York Times Gazetesinden öğrenmiştik. Kupürünü Cuma günü sunduğumuz haberde, “Genç Türk” Valinin Ermeniler tarafından mutlulukla karşılandığı da vurgulanmıştı.
Ermeniler haklıymış. Paşa’nın anılarından bir bölümü peşin peşin alalım:
“…Adana’ya gelişimden dört ay sonra yalnız Adana şehrinde Örfi Harp Divanı mahkûmlarından 30 Müslümanı idam ettirdiğim gibi, ondan iki ay sonra da Erzin kasabasında 17 Müslüman’ı idam ettirdim. Bunlarla beraber yalnız bir Ermeni idam olunmuştur. İdam olunan Müslümanlar arasında Adana’nın en eski ve en zengin ailelerine mensup gençler bulunduğu gibi, Bahçe Kazası Müftüsü de vardı. Çok teessüf ederim ki, Adana vakasının ikinci günü bir ecnebi vapuru ile İskenderiye’ye kaçan Monsenyör Muşeg o zaman elime geçmedi. Yine haklı olarak Harp Divanı tarafından gıyaben idama mahkûm edilmiş olan bu zat elime geçseydi, onu da Bahçe müftüsünün karşısına astırırdım”.
PAŞA’NIN UYGULAMASI ŞİMDİ BAŞIMIZIN BELÂSI
Belgelerle kanıtladığımız gibi Adana Olayları Avrupa Basınında olarak Türkler aleyhine çevrildiği için, İttihatçılar telâşa düşmüşlerdi. Devlet zaten yıllardır isyan ve kalkışmalarla baş edemez halde ve Batı dünyasına hoş görünebilmek için türlü yollara başvururken bir de Adana olaylarıyla yeni yara almak istemiyordu. Bu nedenle de, suçlu bulunan Ermenilere dokunulmadı. Yani, adalet(!) tek taraflı işletildi. Bunun cezasını da son 20 yıldır bizler çekiyoruz. Çünkü Cemal Paşa’nın uygulamasına bakanlar, “Demek ki bütün olup bitenlere Türkler (ya da Müslümanlar) neden olmuş” diyebildiler, diyebiliyorlar ve korkarım dış ilişkilerle düzeltilmezse daha da diyecekler…
RAHİP MUŞEG EFENDİ İNGİLİZLERİ BEĞENDİ
Cemal Paşa’nın yakalayıp idam ettiremediği için hayıflandığı Muşeg, olaylardan iki hafta kadar önce sır olup kaybolmuştu. Dizinin başlarında marifetlerinden birkaç satırla bahsettiğimiz Piskopos (Hrisytiyanlıkta, fetva vermeye yetkili üst düzey din adamlarına verilen unvan) hakkında birkaç ağız daha laf edelim.
Muşeg ve arkadaşlarının temel amaçları Kilikya bölgesinde, olanaklar elverdiğince Ermeni nüfusunu arttırmak ve Müslümanlar karşısında çoğunluğu elde etmekti. Bu amaçla doğu illerinden Maraş, Zeytun, Van, Harput, Diyarbakır, Bitlis’ten birçok Ermeni getirilmiş ve bunlar için boş araziler işgal edilerek, kasabalardaki Ermeni evlerine sıkışık bir halde yerleştirilmişti. Muşeg, “Adana Katliamları ve Tertipçileri” adlı eserinde bu çabasıyla Adana’da Ermeni nüfusunun %40 oranında arttırdığını yazmakta.
Muşeg köyleri dolaşarak, kiliselerde konferanslar veriyor, gerekirse atı, ceketi satarak silahlanmalarını istiyor ve ancak silahlanarak bağımsızlıklarına kavuşabileceklerini söylüyordu.1909 yılına gelindiğinde Adana’da herkesin ağzında dolaşan ve “yakında Ermenilerin ayaklanarak Türkleri mahvedecekleri” şeklindeki söylentiler yayıldıkça yayılıyordu. Hatta,Bölgemizin Avrupa Donanması tarafından işgal edildikten sonra burada Ermenistan devletinin kurulacağı iddiası da her gün güçlenmekteydi.
Ermeniler silahlanmıştı. Ayrıca eğitimli bir fedai çetesi hazırlanmıştı. Adana idaresinin gevşekliğinden de faydalanan Muşeg, Ermenileri açıktan açığa isyana davet ediyor, askerî bedel ve belediye vergilerini vermemeye çağırıyordu. Adeta toplumun konsolosu olmuştu. Önemsiz işler için bile hükümete dilekçeler yağdırırken, halk arasında tahriklerde bulunmaya, iki toplum arasında kin ve nefreti kökleştirip güçlendirmek için elinden geleni yapmayı sürdürüyordu.
Faciaya giden süreçte, Adana’da ilk defa Taşnaksutyun Komitesi tarafından kulüp açıldı. Ardından Hınçaklıların Millî Lokali kuruldu. Muşeg her iki tarafı istifa ile tehdit ederek, konferansların bir yerde verilmesini sağladı. Böylece, güçlü bir tahrik odağını oluşturdu.
Ermeniler güçlendiğine, Müslümanlar da kıyasıya bir katliama uğrayacaklarına inanmış ve Muşeg işini başarıyla tamamladığına inanarak kaçmaya karar vermişti.
YARINA: MUŞEG SIR OLUYOR