Çevre ve Veteriner Hekim

Nihat KÖSE

Bildiğimiz ve erişebildiğimiz evrende düşünebilen, alet geliştirip, kullanabilen, dil ve kültür inşa etmesini sağlayan büyük ve karmaşık bir beyine sahip tek varlık insandır. Buna rağmen canlılar arasında en zor büyüyüp gelişen de insandır. Bir koyun, inek, geyik ya da ceylan yavrusu doğduktan sonra kısa sürede ayağa kalkıp annesini takip edebilirken, insan bunu yapamaz. Onun yürümesi için 15-18 ay gerekir. Hiçbir dokumacı kuş ebeveyninden yuva örmesini öğrenmez. Genetik kodu gereği bu bilgiye sahip olarak doğar. Ama insan öyle mi? Onun öğrenmeyi bile öğrenmesi gerekir. İnsan için dezavantaj gibi görünen bu özellikleri aslında onu piramidin tepesine taşıyan özelliğidir. Yetişkin bir bireyde yaklaşık 1250 cm3 olan ve 1500 gram gelen beyni eşsiz beyni 86 milyar nöron ve bir o kadar başka hücre içerir. Bu nöronların birbiri ile kurdukları sinapslar sayesinde insan öğrenebilir. Daha da güzeli şudur ki öğrendiklerine yenilerini katıp yeni nesillere bilgiyi aktarabilir. Ama bunu sürdürmenin bir yolu vardır ki, o da uzmanlaşmaktır. Her şeyi bilemezsiniz, ama bir şeyi çok iyi bilebilirsiniz. Toplumda bireyler farklı konularda eğitir ve ancak hep beraber insan toplumunu, medeniyeti oluştururlar. Yani ilk insandan günümüze insan bilgi açısından sürekli evrilmektedir. İnsanın tarih içerisinde yaşadığı evrimle beraber zaman içerisinde var olan ve gelişen vicdanı ile de diğer tüm hayvanlardan ayrılır. Vicdan bize ne yapmamızı söylemez ama şeyler arasında doğru ya da değil diye bize seslenir. Günümüzde modern tekniklerle gıda üretiminde oldukça başarılı hale geldik. Artık eskiye göre bitkisel ve hayvansal besinlere çok daha rahat ulaşabiliyoruz. Ama bunun da bir bedeli var. Artık hayatımız şehirlere çok daha fazla bağlı. 1000 yıl öncesine göre çok daha kalabalık şehirlerde yaşıyoruz. Bu da bizim enfeksiyon riskimizi arttırıyor. 1802’de 1 milyar olan insan nüfusu, şu an 8 milyara dayanmış durumda. Bu kadar insanın doğaya bıraktığı atık gezegenimizi ve insan sağlığını çok ciddi şekilde etkilemektedir. Bugün modern dünya tababeti insan ve hayvan olarak ayrı, ayrı bakmıyor. Artık Tek Sağlık bilincine ulaşıldı. Sağlığı ikiye ayıramazsınız. İnsanlar sağlık deyince hemen tıp doktorunu hatırlar. Bu da normaldir neticede tıp doktorları futbol maçındaki forvetler gibidir. Herkes golü görür, alkışlar. Ama takım sadece forvetlerden kurulamaz, defans oyuncuları da vardır ve onlar olmadan maçı kaybedersiniz.  Sağlıkta veteriner hekimlerin olmamasının yarattığı etki de bu olur. Çünkü veteriner hekimler aslen hayvan sağlığını değil, insan sağlığını korumak için vardır. Veteriner Hekimlerinin asli görevi; hayvanlardan insanlara ve onlardan hayvanlara bulaşabilen yani türler arası bulaşan, zoonoz dediğimiz hastalıklarla mücadeledir. İnsanda hastalık yapan patojenlerin %60’dan fazlası hayvansal kökenlidir.  Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyadaki ölümlerin % 20 -25’i enfeksiyonlardan kaynaklanmakta ve bunun da % 60‘ının zoonotik nitelikte olduğu ifade edilmektedir. Bioterör için kullanılan etkenlerin maalesef yaklaşık % 80‘i zoonoz özelliktedir. Her yıl dünyada 2.5 milyar insan zoonoz hastalıklara yakalanmakta ve bunların 2.7 milyonu ölmektedir. Teşbihte hata olmaz derler, Veteriner Hekimler sınırda nöbet bekleyen askerlerdir. AIDS, Ebola, Kuduz, Kırım Kongo Kanamalı Hastalığı, Deli Dana, Verem, Brusella ve Kuş Gribi halk arasında en çok bilinen zoonoz hastalıktır.

Veteriner Hekimler sadece insanı korumaz. Onlar doğayı da mutasyonlardan, diğer türlerden gen aktarımından korumaya çalışırlar ki, ana hedeflerini gerçekleştirebilsinler. Veteriner hekimler görevlerini salt vicdani sebeplerle değil, “doğayı koru ki, insanı koruyabilesin” mottosuna göre yaparlar. İnsanın korunması adına verdikleri kutsal mücadelelerini, konvansiyonel ya da biyolojik metotlarla ama %100 bilimsel olarak sürdürürler. Bu yüzden, bir lagünde yılanları inceleyen, deniz kirliliğini ya da pelikan ölümlerini araştıran, kutup buzullarında binlerce yıllık mikropları izole edip onların evrimlerini anlamaya çalışan ya da sokak hayvanlarının sağlıklı kalması için canla, başla mücadele eden bir veteriner hekim gördüğünüzde artık sakın şaşırmayın, ne alakası var demeyin. Evet biz hayvanları ve doğayı seviyoruz. Ama bu bizim insanı çok sevmemizden kaynaklanıyor. Hayvan sevmeyen (lütfen kelimeye dikkat ediniz; elleyemeyen, korkan, çekinen değil, sevmeyen), çevreyi önemsemeyen birey, temelde insanı sevmeyenlerdir. Bu tip insanlardan korkmak gerekir. 

Veteriner hekimler hayvanları ve doğayı seven, vicdanlı, insanlığın ancak çevresiyle beraber var olmaya devam edebileceğini bilen, ettiği yeminlerin arkasında duran ve düşmanı ordugahın dışında karşılamak için her zaman tetikte ve uyanık kalanlardır. Gol atmasak da, kalemizi korur, oyunu kurar, atılan her gol için de çılgınca seviniriz.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor