ÇİĞDEM AKÇA”TOPLUMSAL KABULLE MÜCADELE ŞİDDETİ BİTİRİR” DEDİ
Adana Çocuk ve Kadın Hakları Derneği Başkanı olan ve ayrıca Aile Danışmanlığı yapan Akça, şiddetin bir döngü olduğunu, bu döngünün üç aşamadan geçtiğini, bunun gerginlik tırmanması, şiddet aşaması, balayı aşaması olduğunu belirtti.
(HABER MERKEZİ)-Adana Çocuk ve Kadın Hakları Derneği Başkanı, aynı zamanda Aile Danışmanı olan Çiğdem Akça, 25 Kasım BM Kadına Yönelen Şiddete Hayır Günü Kapsamında yaptığı açıklamada “şiddet döngüsü”nün, toplumsal kabul ve mücadeleyle bitirilebileceğini, bunu başarmak için de topluma yönelik farkındalık ve bilinçlendirmenin çok önemli olduğunu söyledi.
ŞİDDET BİR DÖNGÜDÜR
Çiğdem Akça “Şiddet döngüsü” terimi, şiddetin kuşaktan kuşağa öğrenme ve model alma yoluyla aktarıldığını anlatmak için de kullanılır. Her türlü şiddet, öğrenilmiş, seçilmiş, denetlenebilen bir davranış biçimi olmasına rağmen hem şiddet uygulayan kişi hem de erkek egemen toplum tarafından yaygın bir biçimde “kontrol edilemeyen ve irade dışı” bir davranış gibi gösterilmeye çalışılır. Oysa şiddet seçilmiş yani iradi bir davranış biçimidir. Yani şiddet bilerek ve isteyerek uygulanır. Şiddet uygulamamayı seçmek ve öfkemizi kontrol ederek, uzlaşmak yoluna gitmek bilinçli toplumu oluşturan bireylerle mümkündür.
ŞİDDET DÖNGÜSÜ ÜÇ AŞAMADAN OLUŞUR
- Gerginliğin tırmanması aşaması:Fırtına öncesi sessizlik dönemi olarak tarif edilebilir. Şiddet uygulayan erkek gerilim yaratır, kıskançlık gösterir, küçük şeylerden kavga çıkarır, kadının tüm yaşamını kontrol etmeye çalışır, psikolojik şiddet uygular. Kadın ise bu aşamada, elinden geldiğince gerginliği azaltmaya çalışır.
- Şiddet aşaması:İç veya dış sebeplerle Şiddet uygulayan erkeğin öfkesi birdenbire tırmanır; erkek öfkesini kontrol etmez, fiziksel şiddet uygular ve şiddeti uyguladıktan hemen sonra bahaneler sunmaya başlar. Fiziksel şiddetin başladığı bu aşamada şiddetin boyutları değişebilir. Bu dönemde, kadının erkeğin öfkesini yatıştırabilmesi mümkün değildir. Tek yapabileceği, kendisinin ve çocuklarının yaşadıkları şiddetten en az zararla çıkmalarını sağlamak olabilir.
- Balayı aşaması:Şiddet uygulayan erkek, kadının gönlünü almaya çalışır, pişmanlığını dile getirir, özür diler, değişeceğine ilişkin sözler verir, hediyeler alır, durumun “normale” dönmesi için ilgili, sevecen ve yapıcı bir tutum sergiler. Kadın ise erkeğin bu tutum ve davranışlarına inanmak ister, yeni bir şans verir. Fakat bu dönemden sonra erkek tekrar gerilimi arttırıcı davranışlarda bulunur ve yeniden birinci aşama olan, gerginliğin tırmanması aşamasına geçilir.
Bu durum kadının şiddete karşı önlem almasını da önler.
Çünkü bir daha şiddet olmayacağına inandırılmıştır.
Kadınlar Neden İlişkide Kalıyorlar?
Kadınlar genellikle ilişkilerinin değil, şiddetin bitmesini istiyorlar. İlişkinin bitmesini istediklerinde ise birçok engelle karşılaşıyorlar.
Defalarca ayrılmayı denemelerine karşın, şiddetin döngüsü veya ekonomik, kişisel ya da toplumsal nedenlerden dolayı şiddet uygulayan kişiye geri dönüyorlar.
Kadınlar için en tehlikeli dönem ayrılmaya çalışma dönemi oluyor. Ayrılmaya çalışan kadınların büyük bir bölümü, ölümle sonuçlanabilen, çok ağır şiddet biçimlerine maruz kalıyorlar. Ayrılmak isteyen kadın sadece eşinden şiddet görmüyor. Eşin ailesinin (kaynana, kayınpeder, kayınbirader vb.) yanı sıra kendi ailesi de kadına ayrılmaması yönünde baskı ve şiddet uygulayabiliyor.
Kişisel Nedenler
Korku: Şiddet uygulayan kişinin kendisine, çocuklarına, ailesine daha çok zarar vereceğinden, intikam alacağından, çocukları göstermeyeceğinden korkmak, yalnız, güçsüz, çaresiz kalacağı için endişelenmek.
Tecrit: Maddi ve manevi destek alabileceği bütün kişiler ve kurumlarla bağlarının sistematik bir şekilde koparılmış olması. Kanuni haklarından ve gerçek alternatiflerinden haberdar olmamak, hayatta kalma ve çocukları hayatta tutma çabalarının ve stratejilerinin bütün yaşam enerjisini tüketmesi. Anbean, günbegün hayatta kalmaya çabalamaktan, daha geniş tabloyu ve alternatifleri görememek.
Utanç: Yaşadığı şiddetten ve seçtiği ya da sahip olduğu eşten utanmak.
Acıma: Şiddet uygulayanın kendisine ihtiyacı olduğunu, kendisi olmasa intihar edeceğini, kendisine bakamayacağını, aç kalacağını düşünmek; ona acımak.
Suçluluk: Şiddetin kendi suçu olduğunu, başarısız olduğunu düşünmek. Yeterince iyi olamadığını, yetersiz bir kadın, anne ve eş olduğunu düşünerek kendini suçlu hissetmek; şiddetin kendisiyle ilgili olduğunu düşünmek.
Umut (patolojik): Her şeyin zamanla düzeleceği, şiddetin duracağı ya da geçici olduğu inancı taşımak. Şiddetin sorumluluğunu üstlenme eğilimi. Her şeyin her zaman kötü olmadığını, bazen de güzel günler, mutlu anlar olduğunu tekrarlamak.
Şiddeti önemsizleştirmek: Bütün erkeklerin şiddet uyguladığına, bunun normal olduğuna ve çok önemli olmadığına yönelik savunmalar yapmak.
Stockholm Sendromu (Travmatik Bağlanma): Adını 1973 yılında İsveç’in Stockholm kentinde bir banka soygunu sırasında, soyguncular ve rehineler arasında gözlemlenen ilişki biçiminden alır. Yoğun psikolojik ve fiziksel şiddet ortamlarında oluşabilen psikolojik bir savunma ve baş etme yöntemidir. Güç dengesizliğinin çok belirgin olduğu, şiddetin gelişigüzel uygulandığı durumlarda saldırıya uğrayan kişi belirsizlik ve kontrolsüzlük duyguları içinde yaşar; kaçamayacağı, çaresiz olduğu inancı geliştirir. Şiddetin durduğu anlar bir ödül, hediye, iyilik, lütuf gibi algılanır. Bu nedenle de şiddeti uygulayan kişiye karşı empati, şükran, sempati gibi olumlu duygular gelişir; kişinin şiddet uygulayandan ayrılması zorlaşır. Şiddet sonucu oluşan bu durumun geriye döndürülmesi, şiddetin durması ve yeni gerçekliklerin oluşturulmasıyla mümkün olabilir.
Günümüzde Stockholm Sendromu, kadınların şiddet yaşadıkları ilişkiden uzaklaşmalarını zorlaştıran önemli psikolojik sebeplerden biri olarak kabul edilir.
Ekonomik Nedenler
- Ücretli bir işte çalışmıyor olmak.
- Ücretli bir işte çalışıyor olsa bile geçinebilecek kadar para kazanamıyor olmak.
- Hem çocukların hem de kendisinin masraflarını ödeyemeyecek durumda olmak.
- Kendisine ve çocuklara bakacak bir gelire sahip olmadığı gerekçesiyle çocukların velayetinin kendisine verilmeyeceği düşüncesine sahip olmak.
Toplumsal Nedenler
- Ailevi, kültürel ve dini kısıtlamaların ve baskıların olması. Ayrılmaması, dayanması, buna katlanması, böylece doğru olanı yapmış olacağının telkin edilmesi ve kendisinin de bunu içselleştirmesi.
- Adli süreçlerden ve destek alabileceği diğer kurumlarla ilişki kurmaktan çekinmek, bu kurumlardan yeterli desteği görememek, hatta caydırıcı tavırlarla karşılaşmak.
- Boşanmanın getirdiği maddi ve manevi zorluklardan korkmak. Erkek egemen toplumun boşanan kadına “iyi gözle” bakmaması yüzünden farklı şiddet ve tacizlere maruz kalacağını düşünmek.
- Ailenin ve arkadaşlarının çoğu zaman destek olmamaları, destek olmaya korkmaları, hatta kimi durumlarda kadınların ayrılmasını engellemeye çalışmaları, “sen gel ama çocukların gelmesin, onlar o adamın çocukları” gibi sözler sarf etmeleri.
- Türkçe bilmeyenlere ana dilinde bilgi ve destek verilmediği için bu bilgi ve desteklere tek başına erişememek.
Çocuklarla İlgili Nedenler
- Çocukları kaçırır, velayeti alır korkusu
- Çocuklara zarar verir, taciz eder korkusu
- Tek başına çocuklara bakamayacağı korkusu
- Çocukların babayla beraber büyümeleri gerektiği inancı, babasız kalacağı korkusu
Şiddetin Çocuklar ve Ergenler Üzerindeki Etkileri
- Çocuklar ve ergenler doğrudan şiddete maruz kalabilir
- Şiddete tanık olabilir (görmek, duymak veya sonrasında yaşananlarla baş etmek zorunda kalmak)
Kadınların şiddete maruz kaldığı ortamlarda çocukların fiziksel, duygusal, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalma ihtimali erkek şiddetinin olmadığı ortamlardan çok daha fazladır.
Şiddete uğrayan anneler, öfkeli, depresif, çaresizlik ve ümitsizlik duyguları içinde, enerjisiz, başka bir bireyin ihtiyaçlarıyla sınırlı şekilde ilgilenebilecek duygusal enerjiye sahip olabilirler.
Psikolojik etkileri: Öfke, ölmekten ya da bir ebeveynin kaybından aşırı korku, suçluluk duygusu (“koruyamadım”, “engelleyemedim”, “sebep oldum” vb.), düşük özgüven, aşırı endişe, intikam duyguları, davranış problemleri, dikkat dağınıklığı, uyuşma, ait olmama duyguları hissetme, kâbus görme, uyku bozuklukları, empati düşüklüğü, kişilik bozuklukları, saplantılı davranışlar, fobiler.
Ebeveynlerinden veya onlara bakmakla yükümlü kişilerden yeterli duygusal desteği alamayan çocukların gelişmeleri ciddi olarak sekteye uğrayabilir. Toplumsal yaşamdan çekilip içlerine kapanabilir ya da öfke kontrolü konusunda hayatları boyunca insanlarla ilişki kurmada zorlanabilirler.
Bu nedenler bize gösteriyor ki şiddeti bitirmek başlıca hedeflerimizden biri olmalıdır.”