ÇUKUR KAZANLAR MEZAR KAZANLAR
Kendimizi bildik bileli insanlarımızın en son menzili çukurdu.. Bizden evvel de var mıydı, bilemeyiz ama, bu çukur-mukur işi, daha uzun yıllar gidecek gibi duruyor. 10 yıl kadar öncesine dönersek, çok sayıda yol ve bulvarımızın kilit taşla kaplandığını görürüz. Kilit taş, her şeyden önce afet gibi yağan yağmur suyunu yer altına geçirmesiyle en büyük hizmeti yerine getirir. Ayrıca, her hangi bir nedenle boru, kablo vesaire için kazı yapılacaksa, USULÜNE UYGUN OLMAK KOŞULUYLA yolun onarımı çabuk ve kolay olur. Gelin, görün ki, hoyratça sökülen kilit bloklar yeniden yerleştirilirken zemin yoğunluğuna zerrece dikkat edilmiyor ve saatler içinde yalak gibi çukurluklar ortaya çıkıyor. Sonra? Sonrası asfalt. Yani suyu yeraltına geçirmeyen, yaralandıkça bölük örçük yamalarla çirkinleşen ve mübarek Adana sıcağında ökçeye, pençeye yapışan asfalt.
Eee, şimdi biz asır öncesinden beri terennüm edilen “Adana’nnın yolları taştan” şarkısını nereye koyacağız, söyler misiniz!..
KAZINCA – YAZINCA
Aslında kazılıp bırakılan her çukur bir can alsa, memleket mezarlığa evrilir. Günlük yaşamımızın her saatinde, belki de her dakikasında sayısız çukur ve hendek kazar vatandaşımız. Şu anda inşaatın en yoğun olduğu ilçeler neresi? Çukurova ve Sarıçam… Bi-zahmet gidip bakınız; her binanın önünde değilse yanında, yol parçalanmış, ya su, ya da elektrik ya da doğal gaz çekilmiş. Unutmadan, bir de internet var!.. Betonu, asfaltı sorumsuzca parçalayanlar veya parçalatanlar, sadece halkın parasına kazma sallamıyorlar ki! Bu güruh, aynı zamanda kim bilir kaç cana saldırıyorlar.
Defalarca tanık olduk; adam koca bulvarı kırıp dökmüş ve evine elektrik-melektrik, gaz-maz, internet-minternet almış. Sonra da, kazı malzemesiyle kapamaya çalışmış. Tabii birkaç dakika içinde o malzeme çöküp çukurlaşıyor. Bulvarda böyle bir çukur beklemeyen sürücü de küt diye vurunca, başlıyor Belediye Başkanı’na saymaya.
O kadar çok ki; şu anda çıkıp iki saat, sadece iki saat dolaşsanız, onlarcasını saptarsınız. Güneyde, çarpık kentleşmenin kol gezdiği “gettovari” alanlarda durum çok daha içler acısı. Kazmayı eline geçiren Allah ne verdiyse girişiyor.
Bunların belki binde biri, belki on binde biri, o da can kaybı olduğunda, basına yansıyor. Televizyona çıkınca, gazeteler yazınca geçici bir kıyamet kopuyor, o kadar… Üç gün, bilemediniz 5 gün sonra bir trafik kazası yahut sel haberi, olmadı yolsuzluk; ne çukur kalır ne hendek.
KIRIP-KAZANA CEZA VERİLMEZSE, I-IHH!..
İnşaata başlarken asfaltı parçalayana, yolun yarısını malzeme ile kapatana, elektrik, su, gaz, internet için sorumsuzca kazma sallayanlara “Dur!.. Dur be insafsiz, dur artık izansız!” diye karşı çıkmazsak, (ağzımdan yel alsın) daha nice can feda etmeyi göze almışızdır.
Bunu, ne hükûmet, ne belediye, ne muhtar takip edemez. Artık toplum olup toplum sorumluluğu ve bilinci ile hareket etmek zorundayız. En evveli, böylesi tasarruflarda bulunmamak. Hangi gereksinim için kazıya ihtiyaç duyarsak, ilgili kuruma başvurup çözmeliyiz. İlgili kurumun ilgilisi veya ilgilileri duyarsızlık mı yaptı, işte o zaman basına başvurmalıyız. Yahut ta, kestirme yoldan gidip “Muhbirlik” yapmalıyız. Avrupa, bugün Avrupa olmuşsa, başarısının gerisinde müzevirlik-muhbirlik var. Adamlar gözünü kırpmadan komşusunu ihbar edip karakola çektirmiş, ağır cezalar yazdırmış. Sonunda da bir kentlilik bilincini cebren de olsa, muhbirlik le de olsa yerleştirmiş.
Sağlıkta başarı, tedaviyle değil, hastalığı önlemekle sağlanır.
Haa, bu noktada belediyelerin sorumluluğu yok mu? Var elbette. Özellikle ilçe belediyeleri, yolların nasıl delik-deşik olduğunu görünce, artık uyarı mı, ceza mı, ne gerekiyorsa, yapmak zorunda. Özellikle beton-mikser araçlarının bastığı yerlerdeki çukurluklar önemsenmeli.