CUMHURİYET’İN OSMANLI’DAN DEVRALDIĞI MİRAS

Nüfusun büyük bir kısmının uğraş alanı olan tarım, geri ve çağdışı bir yapıya sahipti. Üretim büyük ölçüde geçimlik diyebileceğimiz, beslenme gereksinmesini karşılamak amacıyla yapılıyordu.
Osmanlı’da çağdaş ülkelerdeki gibi bir sanayi mevcut değildi. Var olan imalat sanayinin durumu da yürekler acısı bir görünüme sahipti. İstanbul dışında hemen hemen hiç bir yerde sanayide kullanılabilir güçte elektrik santralleri de yoktu.
Kaldı ki özellikleri böylesine geri bir düzeyi gösteren bu sanayi bile geniş çapta yabancı sermayenin egemenliğindeydi.
Osmanlı imparatorluğu’ndaki maden kaynaklarının en değerlileri yabancı sermaye tarafından işletilmekteydi.
Karayolları at arabası dahil, nakil araçlarının hareketine elverişli değildi. Kar ettiği için yabancı sermaye demiryolu yapımına yönelmişti. Bu alanda imtiyaz alan yabancı sermaye, ayrıca bir de kendisine KİLOMETRE GARANTİSİ adı altında yüksek bir karlılığı da güvence altına almıştı.
En büyük getiriye sahip vergi kaynakları, DUYUN-İ UMUMİYE’nin denetimindeydi. Osmanlı Bankası, yabancıların Osmanlı hükümeti üzerindeki mali denetimini sağlayan Duyun-i Umumiye’den sonraki ikinci büyük kurumuydu.
Osmanlı İmparatorluğu’nda mali denetim tümüyle yabancı sermayenin elindeydi. Bir kaç küçük şirketi bir yana bırakacak olursak, ülkedeki banka ve sigorta şirketlerinin de tümü yabancılarındı.
Örneğin Birinci Dünya Savaşı başlarken Osmanlı sınırları içindeki yabancılara ait önemli bankalar şunlardı:
-Osmanlı Banka-ı Hümayunu (Fransız-İngiliz)
-Selanik Bankası (Avusturya-İngiliz)
-Banka Commerciale İtaliane (İtalyan)
-Bancadi Roma (İtalyan)
-Deutsche Orient Bank (Almanya)
Bu ağır tablo Osmanlı İmparatorluğu’nu YARI SÖMÜRGE niteliğine dönüştürmüştür. Bu ağır miras hem aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın yolunu açmış, hem de MUSTAFA KEMAL ve ARKADAŞLARININ bağımsızlıkçı düşüncelerini pekiştirmiştir.
Bu sürecin doğurduğu CUMHURİYET HALK PARTİSİ
CHP’nin tarihi aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihidir. Çünkü ulusun kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi için Anadolu’nun değişik yörelerinde kurulan dernekler, CHP’nin oluşumuna kaynaklık etmişlerdir.
Bu nedenledir ki CHP!
-Antiemperyalist bir gelenekten gelmektedir.
-Bağımsızlığı temel ilek edinmiştir.
-Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında bireyleri KUL’luktan çıkarıp, özgür yurttaş kılan siyasal hareketi başlatmıştır.
-Halkın egemenliğini esas almıştır.
Halka güvenin ilk vurgusu AMASYA TAMİMİNDE yapılmıştır. 22 Haziran 1919 AMAYSA GENELGESİ “Vatanın tamamı, milletin istiklali tehlikededir” diye başlar. İkinci pragrafın ilk cümlesi de “Milletin İstikbalini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır” demektedir. Bu söylem halkın egemenliğine dayanan Ulusal devrimin temel felsefesini de göstermektedir.
4 Eylül 1919 CHP’nin 1.Kurultayıdır.
Türkiye Cumuhriyeti’nin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi, aynı zamanda CHP’nin de ilk kongresi olarak kabul edilmektedir.
Çünkü Anadolu’nun değişik yerlerinde kurulmuş bulunan dernekler bu kongrede ANADOLU ve RUMELİ MÜDAFAA-I HUKUK CEMİYETİ adı altında birleşmişlerdir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başlattığı devrim hareketi, bir yandan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatırken, eşzamanlı olarak aydınlanma hareketini de başlatmıştır.
Mustafa Kemal, 6 Aralık 1922’de Ankara’da Hakimiyeti Milliye, Yeni Gün ve Öğüt Gazetesi muhaberlerine verdiği demeçte yeni bir parit kuracağını ilk kez açıklamıştır.
Açıklamasının ilgili bölümü aynen şöyledir: “Mütavazi bir millet bireyi sıfatıyla hayatımı, sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek amacıyla barıştan sonra halkçılık esası üzerine dayanan ve HALK FIRKASI adıyla siyasi bir fırka kurmak niyetindeyim.”
Mustafa Kemal, bu düşüncesini açıkladıktan sonra, Anadolu’yu üç ay süreyle gezmiş, siyasal parti kurma konusunda yurttaşların görüşlerini almıştır.
Çünkü Mustafa Kemal’a göre HALK FIRKASI, HALKIMIZA SİYASİ EĞİTİM VERMEK İÇİN BİR OKUL OLACAKTIR!…