DAYAK CENNETTEN ÇIKMA MIDIR?

Mehmet Selim SÜZER
Psikoloji Bilim Uzmanı
***
Geçen yazımızda Türkiye’de ailelerimizin hala babadan kalma yöntemlerle evlatlarının davranışlarını değiştirme, biçimlendirme ve şekillendirmede korku, tehdit, şiddet, eleştiri, suçlama ve bir başka çocukla karşılaştırma yöntemlerini kullandıklarını ve bu yöntemlerin etkisiz kaldığını hatta çocuğun ruh sağlığını bozarak ona zarar verdiğini belirtmiştik. Açık ve net olarak şunu söyleyebilirim ki bu yöntemlerle çocuk yetiştirmeye çalışan ister bir ebeveyn ister bir öğretmen olsun bu davranışları iki nedene dayanır: Ya başka bir yöntem bilmedikleri için çaresiz ve aciz kalmaktadırlar ya da kendileri de baskı ve şiddetle yetiştirildikleri için duygu durumları sağlıklı olmayan, öfke kontrolü yapamayan kısaca ruh sağlığı yerinde olmayan kişilerdir. Çocuğu eleştirip suçlamanın ruh sağlığıyla nasıl bir ilgisi olduğunu merak edenler, eğer çocuklarına bu şekilde davranıyorlarsa lütfen kendi geçmişlerine gidip çocukken nasıl eleştirilip suçlandıklarının farkına varsınlar. Çünkü ailemiz bizim hayata nasıl bakacağımızı, herhangi bir olayda nasıl tepki göstereceğimizi şekillendiren kişilerdir ve bizde onların bizlere giydirdiği gözlükle yaşama bakarız ve gözlük nasıl gösteriyorsa o şekilde algılarız.
***
Hiç açılmayan bir penceresi olan küçük bir odada doğup büyüdüğümüzü varsayalım. Dışarı ile tek iletişimimiz de odanın penceresi olsun. Pencereden dışarıya baktığımızda, pencere bize dışarıyı nasıl gösteriyorsa, biz dışarının ve gerçekliğin de ‘’o gördüğümüz şey’’ olduğuna inanırız. Eğer pencere siyah-beyaz gösteriyorsa dış dünya bizim için sadece iki renktir yani siyah ve beyaz. Pencere kırmızı gösteriyorsa, dışarıdaki her şeyin kırmızı olduğunu düşünürüz. Pencere dış dünyadaki her şeyi uzun gösteriyorsa, biz de dış dünyadaki her şeyin uzun olduğunu sanarız. Pencere sadece 70 derecelik alanı gösteren bir pencere ise biz tüm dış dünyayı ‘’ o gördüğümüz 70 derecelik alandan ibaret’’ sanarız. Bizim için pencerenin ve gördüğümüz alanın dışında bir gerçeklik veya dış dünya yoktur. İşte bu örnekteki pencereyi oluşturan çoğunlukla çocuğun ailesidir. Buna bakış açısı ve tutum denir. Herhangi bir ideolojiye, ırka, dine veya mezhebe, insana, ülkeye vb. karşı olumlu ya da olumsuz tutum, bakış açısı sergiliyorsak bunun en büyük etkeni ailemizdir. Ailemizin dışında bu bakış açısı ve tutumumuzu çevremizdeki diğer önemli insanlar, öğretmenlerimiz ve aldığımız eğitim ve medya etkiler.
***
Tekrar konumuza dönecek olursak baskı, şiddet, korku ve tehdit çocuğun yapmasını istemediğimiz davranışına etkisizdir ve bu istenmedik davranışları sadece ‘’o an için’’ bastırır ve erteler. Örneklerle açıklarsam yerli yerine oturacağını sanıyorum. Örneğin bir babanın küçük oğlunu sigara içerken gördüğünü varsayalım. O an ki sinirle tehdit ettiğini ve hatta dayakla korkutmuş olduğunu düşünelim. Çocuk bir daha ki sefere büyük ihtimalle fırsat bulduğu ilk anda sigara içmeye devam edecektir ancak çocuğun tek amacı babasına yakalanmamak olacaktır. Hele ki baba da sigara tiryakisiyse babanın yaptığı tam bir tutarsızlık örneği olacağı için çocuk sigara içmenin yanında, babasına gizli bir kızgınlık da duyacaktır. Başka bir örnekte bir nöbetçi öğretmen yemek yemenin yasak olduğu sınıfta öğrencileri yemek yerken bulmuş ve onlara çok kızmış olsun. Bir daha ki sefere öğrenciler, sınıfta yemek yemeye devam edecekler ancak sadece kendilerine kızan öğretmenin nöbetçi olduğu günlerde yemeklerini sınıfta yemeyeceklerdir. Velilere giden şikâyetlerden bazılarının okul ile veli arasında sorun yaratmasının bir nedeni de bu durumdur. Çünkü çocuk olumsuz davranışı anne-babasının yanında cezalandırılacağım korkusuyla yapmazken, anne-baba tehdidi ortadan kalktığında anne-babasının kendisinden hiç beklemediği davranışı yapabilmektedir.
***
Hatta cezayla şekillendirilmeye çalışılan davranışlar sadece çocukluk döneminde kalmayacak kişi yetişkin olduğunda da otorite boşluğu bulduğu durumlarda aynı olumsuz davranışlara devam edecektir. Kırmızı ışık yanarken durması gereken kişi sadece ceza yerim korkusuyla kırmızıda duracaktır ancak bu tehdit ortadan kalktığında arabasını durdurmayacaktır. Gece müziğin sesini sonuna kadar açıp insanları rahatsız ederek mahalle aralarında gezebilecektir çünkü diğer insanlarla empati kurabilecek bir zihinsel yapı ve bakış açısı kazandırılamamıştır ona. Empati, kişinin kendini başkalarının yerine koyup onların bakış açısıyla duruma bakabilme ve onların duygularını anlayabilme çabasıdır. Yani gece yarısı son ses araba kullanan kişi evinde yaşlı, hasta veya bebek olan başkalarının duygularını anlayabilecek kapasitede olmadığı anlatır bizlere.
***
Sonuç olarak sadece ceza, tehdit, baskı ve korku ile çocukların davranışlarını şekillendirmeye çalışmak boş ve zararlı bir çabadır. Eğer faydalı olsaydı bu durumda devletler başarılı olurdu ki ceza veren en büyük otorite devlettir. Örneğin gaspın, taciz ve tecavüzün, cinayetin ve diğer suçların hepsinin cezası hukuk kurallarıyla önceden insanlara duyurulmuş ve bu cezaları işleyenlere bu sonucun hak ve özgürlüğün kısıtlandığı en büyük ceza olan hapishanelere atılma tehdidi bildirilmişken yine de insanlar bu suçları işlemekten kendilerini alıkoyamayıp, her şeye rağmen suçu işleyip olayı gizlemeye çalışmaktadırlar. Nasıl ki bir çocuk suçu işleyip babasından saklıyorsa yetişkinler de aynısını yapmaya çalışmaktadır. O halde nasıl ki herkesin başına bir polis yerleştirilemeyeceği gibi her çocuğun başında da her daim babası olmayacağı bilinciyle ailelerin doğru davranışı her zaman niçin yapması gerektiğini çocuğa sevgi ile aşılaması ve ona örnek model gerekir. Gelecek yazımızda görüşmek dileğiyle… Sağlıcakla kalın.