DEDİ-KODUCULUK EKMEK KAPISI MI ?
Siyasi partilerin bazı üyelerine bakın.. Bir çoğu birbirlerinin aleyhinde konuşuyor.. Bir de yalakalar var ki, aman Allahım.. Üç kuruşluk çıkar için arkadaşını satıyor.. Yani onlar için dedi-koduculuk ekmek kapısı haline gelmiş.. Oysa, kültürümüzde dedikodu yapmak ayıp, dinimizde günahtır..
Bir şey duymuşsan, duyuranla muhatabı yüzleştirirsin. Ya ikisi tehlikelidir, ya da ikisinden biri.. Kararı sen verirsin, ya ikisiyle görüşmeyi kesersin, ya da ikisinden biriyle.. Böylece dedikoduyu uzatmaz, kesip atarsın..
Öyle yapılmıyor, laf götürülüp getirildikçe insanlar düşmanlaştırılıyor, önü alınmayacak boyuta geliyor..
Geçmişten bir anı anlatalım;
Selahattin Çolak Adana Belediye Başkanı.. Son derece samimiyiz.. Dost, bazı durumlarda dost bildiğini uyarır.. Biz de böyle bir düşünceyle bir konu hakkında Selahattin Çolak’ı bilgilendirdik.. Gün geldi, Selahattin Çolak’ın “Nevzat’a güvenme” dediğini duyduk.. Müşterek arkadaşımız üzüntüyle anlattı.. Oysa, güvenme dediği ben, gözaltına alındığı sürece olayları takip etmiş, soruşturma yapanların tehditleriyle karşılaşmış, tutuklandığı dönemde cezaevine kadar gitmiş, suçsuzluğunu kanıtlamak için askeri hakimler-savcılar dahil herkesle görüşmüş, tüm tehditleri yok saymıştım. Çünkü suçsuzluğunu biliyordum, senaryo yazılmış, uygulamaya geçilmişti.. Başaramamışlar, adalet yerini bulmuş, itham edilen tüm suçlardan beraat etmişti.. Ki o zamanlar ordu yönetime elkoymuş, Selahattin Çolak adını kullanmaktan korkulan bir dönem yaşanıyordu..
Selahattin Çolak neden “Nevzat’a güvenme” demişti..Bunu öğrenmek için bir takım insanlarla görüşmeye gerek yoktu. Yanımda Fevzi Ciritçi vardı.. Hiç beklemiyordu.. Direk muhatabıyla görüşmek gerekiyordu.. Öyle yaptım.. Hemen telefonla arayarak, benim için söylediklerinin doğru olup olmadığını sordum.. Doğruladı, üstüne üstlük “Seni yerle iksan edeceğim” dedi, gerekçesini söylemedi.. Ben de “Elinden gelen ne varsa gücün yetiyorsa hodri meydan” dedim telefonu kapadım.. Birkaç kez aradı, tepkimi tekrarladım.. Çok gücüme gitmişti.. Ben kendisi için tehlikeleri göze almış, iyi niyetli bir uyarımı yanlış değerlendirmişti.. Gücüme gitmişti. Görüşmediğimiz sürede bir gün olsun Selahattin Çolak aleyhinde konuşmadım, konuşturmadım, yazmadım.. Kendisi de öyle yaptı. O iki kişi arasındaki bir olaydı.. Tanığı da dönemin CHP Adana İl Başkanı Fevzi Ciritçi..
Sonuçta benim iyi niyetli uyarım, ya da bilgilendirmemi yanlış anlamış böyle bir olay yaşanmıştı..
Sonra ne oldu ? Dostluğumuz devam etti, ediyor..
Diyeceğimiz şudur, özellikle CHP içerisinde dedi-kodu yaparak kendilerine rant veya kadro açma peşinde olan bazıları, ne yazık ki insanları birbirine düşürme hastalığı taşıyorlar.. Bu ayıptır.. Ayıp olduğu kadar insanlığa sığmayacak kadar basitliktir..
Bir çıkar uğruna arkadaş, arkadaşı satar mı yahu!.. Satarsa nasıl utanmadan sattığının yüzüne bakabiliyor?.. Bir zamanlar Adana dediğinizde, ilk akla gelen “Delikanlı insanlar” olurdu. Biz bir takım değerlerimizi yitirdik mi, çıkar uğruna? Biz arkadaşlarımızı satıyor ya da harcıyor muyuz çıkar uğruna.. Delikanlılığın kitabında var mı böyle bir anlayış..Bu gazeteciler için de geçerlidir.
Demiş ki muhterem;
“Demiri kesen kılıçtan, çeliği büken bilekten, tanktan, toptan, uçak ve gemilerden daha güçlüdür kalemin gücü!”
Yahu biraz akıllı ol.. Kalemin gücü yoktur, beyinin gücü vardır.. Beyin olmazsa, o kalem ne işe yarar?
Cevabı var ama, ben söylemeyim..