DEPREM MECLİS’TE KONUŞULMAZSA BU MECLİS TOPTAN İSTİFA ETMELİDİR

(HABER MERKEZİ)-HDP grubu adına gündem dışı konuşan Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç, “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu depremi çok konuşmalıyız zaten bu depremi bu Meclis konuşmazsa bu Meclisin toptan istifa etmesi lazım, muhalefetiyle, iktidarıyla birlikte toptan istifa etmesi lazım.” dedi.

Tülay Hatimoğulları konuşmasına daha sonra şöyle devam etti;

“Bizler Türkiye’de, AKP iktidarı döneminde, kurumların içinin nasıl boşaltıldığını bu kürsüye çıktığımız her fırsatta anlattık ama AKP sıralarından ya da MHP sıralarından insanlar zannetti ki biz bunu sırf muhalefet olsun diye, sırf iktidarı kötüleyelim diye söylüyoruz zannettiler. Tek adam rejiminin bu ülkenin en büyük enkazı olduğunu her fırsatta anlattık ama onlar zannettiler ki biz bunu sadece muhalefet koltuğundan öylesine söylüyoruz ama değil. Bakın, benden önce konuşan hatipler altını özellikle çizdi. Dün Kızılay öyle bir kurumdu ki eksiğiyle gediğiyle uluslararası yardımlara koşabilen bir kurumdu şimdi içi bomboş. AFAD diye ne olduğu belirsiz bir kurumun liyakatsiz, yandaş kadro atamalarıyla sadece önlükten ibaret olduğunu biz bu depremde gördük. İşte, tek adam rejiminin yarattığı sonuçlar bunlar. Orman yangınları oldu, ormanları söndürecek uçakların olmadığını açıkladı bu iktidar. Covid’e yakalandık maskenin altında kaldı bu iktidar, e daha ne olsun? Daha ne olsun? Bunları burada çıkıp duygusal konuşmalar yaparak ya da ajitasyonla ya da Grup Başkan Vekili bir “tweet”in arkasına sığınarak bütün bu suçların üstünü kimse örtmeye kalkamaz. Ne Cumhurbaşkanı örtebilir ne Bahçeli örtebilir ne hükûmet sözcüleri örtebilir ne de “Muhalefet bunun üzerinden siyaset yapıyor, dezenformasyon yapıyor.” diyerek kimse örtemez. Bunlarla Türkiye yüzleşecek. Türkiye Büyük Millet Meclisi içi boşaltılmış olan bu kurumları yeniden nasıl inşa edebileceğini konuşmak zorundadır. Bu iktidarla konuşamayacağımız apaçık ortadadır ama bu iktidar yarın gidecek, bu iktidar bu enkazın altında kaldı. Liderlerinizin sokakta nasıl yuhalandığını sosyal medyadan dönün, görün. Zannediyorsunuz ki biz burada kendimizin ürettiği ve iktidara karşı sadece muhalefet olsun diye konuştuğumuzu sanıyorsunuz. Oysa bizim burada sarf ettiğimiz her söz sokakta depremzedenin kendi duygu ve düşüncesidir. 11 ilimizi etkisi altına alan depremin sonuçlarını biz burada konuşuyoruz sadece o değil, göç alan illerimiz. Bakın, bugün -biraz önce kuliste arkadaşlarla konuşuyorduk- Mersin’in nüfusu neredeyse yarım kat artmış durumdadır, Mersin nasıl kalkacak bu işin altından? Burada, bu Parlamento ya da bu iktidar ne yapacak göç eden insanlar için? Ev mi açtı, bark mı açtı; günlerce süründü insanlar yurtlara yerleştirilecek diye. Samandağ’dan yolcu ettiğimiz bir arkadaşımız anlattı, üç gün boyunca otobüslerle gezdirilmiş. İşte, bakın, bu kadar hazırlıksızız her şeye.
“Bu iktidar, bu ülkenin kurumlarını boşalttı, tek adama bağladı.” derken tam da bunu kastediyorduk. Beyefendinin saraydan uyanmasını beklediğinizi hepimiz biliyoruz. Millî Savunma Bakanının askeri seferber ettiğini ve sonra durdurmak zorunda kaldığını, sarayın “Benim emrim olmadan asker çıkamaz.” dediğini de biliyoruz. İçişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanı yaptıkları açıklamalara -özellikle Millî Savunma Bakanı için söylüyorum- kendileri de inanmıyor. “Hatay Serinyol’daki Tugay Komutanlığını saat onda seferber ettik.” diyor, hiç kimse yoktu. Üçüncü gün çıktı jandarma ortaya, askerler üçüncü gün çıktı; bunu kendileri bilmiyor mu, bir tek biz mi biliyoruz? Siz de biliyorsunuz, herkes biliyor.
İşte, biz, bu kurumların içinin boşaltılıp tek adam rejimine her şeyin nasıl bağlandığını; eğitim, sağlık, her anlamdaki politikaları tek tek konuşurken tam da bunları kastediyoruz. Bu rejim enkaz altında kalmıştır, bu rejimin, bu rejimi temsil eden Hükûmetin ve sözcülerin söyleyecek tek sözü yok. Yapılacak bir şey varsa bu da sizleri gönderdikten sonra bu Meclis sıralarında yepyeni bir inşayla yepyeni bir inşayı önümüze koyarak biz yapacağız, siz yapamazsınız çünkü buradaki milletvekillerinin ben inanıyorum içi yanıyor. Bireylerde bir sorun yok, AFAD’ın sahadaki elemanlarının nasıl ağladığına ben tanığım. Biz burada kişileri tek tek kötülemiyoruz. Bu sistemi, bu rejimi ve içinin nasıl boşaltıldığını kötülüyoruz. Bunu kötülemekle anlatmak zorundayız çünkü kötü, çok kötü. Çok kötü olduğu bu depremde defalarca karşımıza çıktı.
Bakın, bugün önümüzde çeşitli işler var. Bu Parlamento elbette tek başına sadece bu eleştirileri yapmayacak, biz sadece bu eleştirileri yaparak yetinmeyeceğiz. Çözüm önerilerimizi, bugüne kadar dinlemediğiniz çözüm önerilerimizi bu sıralardan haykırmaya devam edeceğiz.
Birincisi, gerek uluslararası gerek ulusal ölçekte “deprem yardımları” adı altında biriken önemli bir fon var. Bu fonu daha önce Mavi Marmara için İsrail’in ödediği parayı -hatırlarsanız- yine iç etti bu iktidar. 15 Temmuz askerî darbe girişimindeki mağdurlar için toplanan paraları da iç etti, yedi bu iktidar. Bunu yemenize izin vermeyeceğiz. Deprem için toplanan paralar başta olmak üzere, artı, kamu kaynaklarının en yüksek düzeyde seferber edilerek kentlerimizi yeniden inşa etmek zorundayız. Bu görev ve sorumluluktan yandaş kayırmacılığı yaparak hiç kimse kaçamaz. Zaten sizi göndereceğiz ve biz yapacağız bundan sonrasını. Bugün depremzedelerin çadırlarında, mahalle ve köylerde gezdiğimiz zaman bu saatten sonra en temel talepleri şu: “Bize çadır gelmedi, bizim ölümümüz izlendi, enkaz altında canlarımız gitti. Peki ya bundan sonrası?” İnsanlar sadece canlarını yitirmedi artık yaşayacağı evi yok, gideceği işi yok, mahallesinde “Merhaba.” diyeceği komşusu kalmadı. Peki, biz ne yapacağız? O zaman kentlerimizi yeniden inşa edeceğiz. Nasıl inşa edeceğiz? Bir; kamu kaynaklarının ve yardımların birleşmesiyle inşa edeceğiz ve öyle bir inşa etmemiz gerekiyor ki… Bir kere toplum merkezli, insan merkezli, doğa merkezli ve depreme dayanıklı yepyeni kentler inşa ederek bu kentlerin diğer kentlere model olmasını sağlamalıyız.
Bakın, Japonya modelini… Japon gazeteci geldi, benimle röportaj yaptı ve dedi ki: “Bizden ne istersiniz?” “Sizin modelinizin yeni yapılanma sürecinde Türkiye’de hayata geçmesini isteriz; mühendis gönderin bize.” dedik. Peki, bu iktidar başta mühendis odaları olmak üzere uluslararası ölçekte depremle mücadele etmeyi başarmış olan ülkelerin modellerini alacak mı yoksa yine sarayda beyefendi keyfi gelince ve uyandığı zaman “Yok canım, şöyle yapalım” diyecek mi? Artık bu dönem kapandı. Bu deprem artık saraydaki beyefendilerin dönemini kapattı, kapatıyoruz. Burada, bilim konuşacak; burada, teknolojinin modelleri konuşulacak yeni modelleri. Bakın, Japonya’da 9 şiddetindeki depreme dayanıklı evler yapılabiliyor, demek ki oluyormuş, o kadar da olmaz değilmiş; bütün bu modelleri önümüze koyarak yeniden yapılanma.
En önemlisi, depremzedelerin en çok sorduğu şey: “Evlerimiz bize parayla yeniden mi satılacak?” Parayla satmayacağız bu evleri. Bu evleri imar ederek bedelsiz bir şekilde, bütün depremzedelerin hayata yeniden tutunmasını sağlamak için o evlerin onlara sahiplik yapmasını sağlamak zorundayız. Bunu sağlamıyorsak buradan bütün vekiller olarak istifa edelim, herkes evine gitsin, evinde otursun o zaman.
Şunu söylemek istiyorum: Yoğun olarak Hatay’da bulundum deprem boyunca ilk gününden şu ana kadar ve Hatay’daki insanın duygusu tam olarak şu: Bizler tarih boyunca dışlandık, yok sayıldık, öteki görüldük ama bu depremde hiç bu kadar acısını hissetmedik; oradaki yurttaşın hissi ve duygusu bu. Bu duyguya bir de şu eklendi: Demografik yapı değiştirilecek mi? Bizi göç etmeye mi zorlayacaklar, Selefi cihadist çeteleri getirip burada ikame mi ettirecekler? Hatay’ın jeostratejik konumunu hepimiz biliyoruz ve bundan kaynaklı oradaki duyguyu, düşünceyi görmezden hiç kimse gelemez. Bakın, plakasız araçları ben kendi gözümle gördüm, içinde sakallı, sarıklı insanlar -benim sakala sonsuz bir saygım var, her insanın inancına sonsuz bir saygım var ama Selefi cihadist çetelere saygım yok- Selefi cihadist çeteler plakasız araçlarla Hatay’ın her yerini doldurmuş; asker polis her yeri doldurmuş ama ısınacak bir köşe seçmiş ve böylece bekliyorlar. Hataylının yaşadığı bu duyguyu bu Meclis duymak zorundadır. Deprem üzerinde yaşadığı acıya yeni acı hiç kimse yaşatamaz oradaki insana ve sakın demografik yapıyı değiştirmeye kalkacak bir plan ve projeye girmeyin.
Eğer öyle bir plan ve projeniz varsa bunun da altında kalırsınız, bunu böylece bilesiniz. Tabii ki Antakya bütün kentler gibi kendine ait, özgü, has nitelikleri olan bir kent, bir antik kenttir ve bütün semavi dinlere beşiklik etmiş, çok tanrılı dinlere de ev sahipliği yapmış bir yerdir; ezanın, çanın, hazzanın ve Hazreti Hızır Türbesi’nden yükselen buhur kokusunun iç içeleştiği kardeş bir kenttir. Devletin bütün provokasyonlarına rağmen oradaki halkın bir arada kardeşçe yaşamayı başarabildiği bir kenttir. Ve bu depremde dil, din, mezhep ayrımı yapmaksızın, etnik grup ayrımı yapmaksızın herkes birbirinin yarasını sarmaya çalışıyor. Bu yarayı sararken sakın ola bu iktidar başka planlar içinde olmasın, bu konuda uyarılarımızı bir kez daha buradan yapıyoruz.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor