DİLENMEK DE SUÇ MU?

Av.Ömer Barış MIHÇI
Türk Ceza Kanunu, hukukumuzun en temel kanunlarından biridir. Ceza hukuku sınırlarında bir dava önümüze geldiği zaman elimizi her şeyden evvel bu kanuna atar sayfalarını karıştırırız. Geçenlerde yine böyle bir gezinti içerisindeyken 229. Maddeye gözüm takıldı. Maddenin başlığının “Dilencilik” olduğunu görüp de gün içerisinde insanlardan para dilenen kimselerin çokluğu aklıma gelince haliyle ben de sordum kendi kendime: “Dilenmek de Suç Mu?”
Aslında kanunda ele alınan suçun başlığı bu yanılsamaya yol açıyor. Suçun ismi “dilenmek” yerine “zorla dilendirmek” olsa daha açık ve anlaşılır hale gelecek. Nitekim maddenin içeriği de “çocukları, beden veya ruh bakımından kendini idare edemeyecek durumda bulunanları dilencilikte araç olarak kullanan kişi” şeklinde geçiyor. Demek ki diyorum asıl para başkasına gittiği zaman aracı kullanan kişi suçlu oluyor. Cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası. Haliyle de uzlaşmaya tabi bir suç. Bu suçtan zarar gören kişi aslında toplumun ta kendisi.
Arttırıcı haller de ön görülmüş elbette, üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımları ya da eş tarafından işlenirse verilecek ceza yarı oranda arttırılır, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenirse verilecek ceza bir kat arttırılır. Bu sayılar biz hukukçulara son zamanlarda caydırıcılıktan uzak gelse de tekerrür halleri oluşmasını önleyebilir, birden çok kişiye karşı zincirleme işlenebilir ve belki de haberlerde gördüğümüz “dilenci çetesi çökertildi” başlıklarının ardında açık cezaevinden topluma kazandırılan kişiler olarak dilenmekten başka yollar olduğu da ortaya çıkabilir… İdi! Oysa dileneni değil dilendireni cezalandırıyoruz.
Buradan itibaren artık şahsi fikrimi sunmak istiyorum. Bu şekilde bir maddenin varlığı aslında kanunun ruhuna aykırı, toplumun düzenini korumuyor. Dilendirmenin cezası ağır cezada yargılanmaya sebep verecek şekilde 5 yıldan az olmamalı. Çünkü bir insanı dilenmeye zorlamak, hele ki zor durumdaki kimseleri zorlamak ona ömrü boyu geçmeyen yaralar aldırıyor. Detaya örneklerle girerdim ama okuyucuyu üzmek niyetinde değilim. Öte yandan aslında kendi rızasıyla dilenecek hale gelen kimseleri anlamaya çalışalım. Neden bu hale gelmişler? Neden dileniyorlar? Bir dilenci bana “çok kazanıyorum hiç çalışmıyorum” demişti. Bu kişiyi düzenli gelirinden alı koymak lazım. Genç bir kardeşim “ailemin durumu yok kendi karnımı doyurmam lazım kimse beni işe almıyor babam hırsız diye” demişti. Yoksa simit, mendil satmak istemiş, sattırmamışlar. Oyun oynaması, okuması gereken yaştaki çocuğa emeğini bile sattırtmamışlar. Diğeri başka yol bilmem ki dedi geçti gitti… Örnekler sürer gider.
Bence uygulamadaki sorun bu kopukluğu anlamamaktan kaynaklanıyor. Oysa ceza evlerimizde iş yurtları kurumu var. Açık ceza infaz kurumlarındaki kimselere iş öğretiliyor. Kimseyi iş öğrensin, toplum kazansın diye içeri atalım demek istemiyorum. Kulağa ne kadar acımasız geldiğinin de farkındayım. Peki dilenen kişiye ne yapılmalı? Bence, bakın altını çiziyorum bence, hafif bir ceza ile bunun yanlış olduğu yüzüne söylenmeli. Örneğin 6 aydan 2 yıla kadar cezalandırarak Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması yolu uygulanabilir olmalı. Hukukumuzda yalnızca hapis ve para cezası yok, hakimler bunu hatırlamalı. Aynı kişi yeniden mahkeme karşısına dilenmekten çıkar ise, bu sefer cezaevine gönderilmek yerine alternatif bir yol izlenmeli. İş yurtları kurumu kapsamında cezaevindekilerle ve uygun statüde çalışmaya teşvik edilmeli. Pekala kamu hizmeti kapsamında bir denetim modülü olarak uygulanabilir, gereken tek şey birkaç küçük kanun ve yönetmelik değişikliği. HSK bu değişikliği ve kanunun ruhunu ceza hakimlerine kısa bir seminerle de aktarırsa dilenen kişinin bir nevi zorla çalıştırılarak topluma kazandırılması mümkün olacaktır. Özgeçmişlerinde adalet bakanlığı bünyesinde çalışmış görünecek bu kişiler hakkında da cezaları bittiğinde bir referans mektubu sıkıştırılırsa eline. Ceza aldığını belli etmeyecek bir üslupla, bakanlık adına geçici görevlendirme ile çalışmış gibi, rahatlıkça iş bulabilirler. Yaşları küçük olanlar yaşlarına uygun çıraklık, kalfalık edebilirler iş yurtları içerisinde. Yukarıda ilk saydığım örnekte kötü niyetli olan biri vardı hatırlarsınız, onun durumunda olanlar da kötü niyetinin tespiti halinde bu alternatif yolu kullanmadan cezaevine gönderilerek gelirlerinden geri kalırlar.
İster ceza ister hukuk yargılamasında olsun, kanunun ruhu toplumun zararını onararak adaleti sağlamaktır. Onarıcı adalete alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından ve toplumu anlamaya çalışarak saf cezalandırma prensibinden uzak adalet refleksleri ekleyerek ulaşabiliriz. Türk hukuku bu konularda son zamanlarda ne kadar esneyebileceğini gösterdi. İnanıyorum, insanlara dokunarak da adaleti sağlayabileceğiz.