DÜNYA BARIŞ GÜNÜ (1)

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü.

Türk halkı olarak 20 yıldır AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın tek başına yönetimde bulunduğu ülkemizde insanlarımız barışa susamış durumda.

Üstelik AKP Genel Başkanı olarak partili Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendikten sonra toplumsal barışı sağlaması gerekirken toplumsal barışın içine dinamit koyduğu gibi komşu ülkelerle de barışı korumayı bırakın var olan iyi-kötü ilişkilerinde, içinden çıkılmaz hale gelmesine neden oldular.

Cumhuriyet’in kurucusu ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış-Dünyada Barış” diye bir ilkesi vardı.

Bu ilkeye göre yurtiçinde de, yurt dışında da barışı yaşamın ilkesi haline getirmişti.

Bu ilke ışığında Atatürk; “Harp zaruri ve hayati olmalıdır”, “Millet Hayati Tehlikeye Maruz Kalmadıkça, Harp Bir Cuniyatetir” demektedir.

1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle izniniz olursa bu Eylül ayındaki köşe yazılarımda BARIŞ’a yaşamsal değerde ihtiyacımız olduğu için BARIŞ konusuna ağırlık vermeye çalışacağım.

Zira toplum olarak BARIŞ’a olağandan da çok gereksinimimiz var. AKP 20 yıldır yönettiği ülkemizde toplumun tüm katmanlarında barıştan ve diyaloğdan yana hiçbir şey bırakmadı.

Adeta kendi varlıklarını yarattıkları KAOSTA devam ettirebildiler.

AKP’nin panzehirinin artık BARIŞ olduğunu anlamak zorundayız.

AKP’nin ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın inadına bizler BARIŞ diyeceğiz.

Onları da BARIŞ’a ve BARIŞ içinde yaşamaya davet edeceğiz.

Ülkede sağlayacağımız BARIŞ’ın AKP’lileri de barıştan yana olmaya zorlayarak KAOSTAN beslenenlerin KAOS kaynağını kurutacağız.

Bu nedenle Eylül ayı boyunca köşemde BARIŞ tandaslı yazılara ağırlık vereceğim, iznini siz okurlarımdan rica ediyorum.

“Yurtta Sulh-Cihanda Sulh” Atatürk’ün barış projesidir. Bu proje sadece Türkiye için değil, dünyanın refahı ve esenliği içinde bir çözüm olmasıdır.

Dünyada gerçek barışı kurabilecek en sağlam reçetelerden birisi Atatürk’e aittir.

Atatürk’e göre BARIŞ demek her şeyden önce ‘Tam Bağımsızlık” demekti. Zira emperyalizmin ve sömürünün egemen olduğu yerde BARIŞ’ın varolabilmesi mümkün müdür?

Atatürk 30 Ocak 1923’de İzmir’de ‘Şark Gazetesi’ne verdiği demeçte, “Barış istiyorum dediğim zaman bilinmelidir ki, bağımsızlık ve hakimiyet istiyorum” demişti.

2 Şubat 1923’de İzmir’de halka şöyle seslenmişti;

“Arkadaşlar barış istiyoruz, fakat dediğim gibi tam bağımsızlık istiyoruz. Barışın anlamı budur. Bunu istemeye hakkımız ve gücümüz vardır. On sene, yirmi sene, elli sene sonra aşağı görülerek ölmektense, hiç korkmayınız, kalp ve vicdanımız açık olarak bugün ölelim ve tarih bizi böyle yazsın!”

Emperyalizmin merhametine sığınarak sağlanan bir barışın gerçek barış getirmeyeceğini çok iyi bilmeliyiz.

Bu nedenle emperyalizme karşı kesin zafer kazanmadan yapılan sahte barış tekliflerini Atatürk hep reddetti. Sevri yırtıp tarihin çöplüğüne attı.

Bağımsızlık savaşını kazandıktan sonra barış masasına oturdu.

Lozan Antlaşması ile şimdilik 99 yıllık gerçek ve kalıcı barışı kurdu.

Ama unutmayalım ki emperyalizm ve yerli işbirlikçileri Sevri önümüze her koşulda dayamaya çalışıyorlar.

Atatürk, ‘Tam Bağımsızlık’ savaşını kazanarak ezilen, sömürülen tüm mazlum uluslara örnek oldu.

Dünyada emperyalizme karşı bağımsızlık savaşları çağını açtı. 3 Ocak 1921’de şöyle diyordu;

“Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve perişan edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.”

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor