“DÜNYADA HER ŞEY KADININ ESERİDİR”

1.Dünya Savaşı Avusturya-Macaristan tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın bir Sırp “milliyetçisi” tarafından öldürülmesi ile başlamıştı.
Sadece bir kişinin hayatını kaybetmesiyle…
Kendi halkı ve inandıkları uğruna veliahtı öldüren kurşunu sıkan milliyetçi, binlerce insanın öleceği bir savaş başlattığından habersizdi. Bu dünyada hiçbir zaman ölüm asla bir son olmadı. Tam aksine her zaman yeni bir başlangıç doğurdu. Yıkım biz farkına varmasak da en acımasız başlangıçlardan biri.
Günümüzden buna en iyi örnek ise Mahsa Emini.
İran’da ahlak polisi tarafından gözaltına alınan Mahsa Emini…
Başkalarının koyduğu, kendinin inanmadığı kurallara uymadığı gerekçesi ile 22 yaşında ölen, ‘öldürülen’ Mahsa Emini…
Emini gözaltına alınıp şüpheli şekilde hayatını kaybettikten sonra ülkede protestolar başladı. İran ‘ahlak polisi’ aslında farkında olmadan bir kıvılcımı alevlendiren mekanizmayı tetikledi.
Ülkede kadınlara zorunlu olarak dayatılan ahlak yasalarını, kadınlar belki de ilk defa bu kadar gür bir sesle reddetti.
Tüm bunlar bir kayıp ile başladı.
Bir kişinin ölümü ülkede bir devrim yarattı gibi görünse de aslında bu kadınların sabırlarını taşıran son damla oldu. Bir tutam saç teli göründüğü için öldürülebileceklerini bu kadar acı bir şekilde deneyimleyen İran Kadınları buna artık ‘DUR’ demenin zamanı geldiğinin farkına vardı.
Kadınların ve onları destekleyen erkeklerin sesleri hala İran sokaklarında yankılanıyor.
Kadınlar inandıkları idealler uğruna, Emini’nin uğruna saçlarını kesiyor ve başörtülerini yakıyor. Çünkü onlar farkında. Bir insan hayatının bu kadar ucuz, değersiz olmaması gerektiğinin, bir kişinin ölümünün bu kadar basit bir nedeni olmaması gerektiğinin, kadınların erkeklerin ‘ahlak yasaları’nın bir nesnesi olmadığının, ahlakın sadece bir tutam saçla sınanamayacağının…
Kadınlar farkında ve herkesin bunu fark etmesini istiyorlar. Bu istek çok değil. İmkansız hiç değil.
İnanıyorum ki insanları ‘kadın ve erkek’ olarak ayrıştırmayı bırakıp ‘insan’ olarak görmeye başladığımız zaman bu eylemler son bulacak.
Kanunlar sadece kadınlara karşı olmamalı. Kanunlar ‘insanlar’ için var olmalı. Kadınlara kendilerini erkeklerden daha değersiz, güçsüz hissettiren bu sistem yıkıldığı zaman bu çığlıklar yerini dingin bir sükunete bırakacak.
Başka kadınların durduk yere, sebepsizce öldürülmediği zaman kadınlar gerçekten rahat bir nefes alacak.
Bugün hepimiz Mahsa Emini’yiz.
Dün Ayşegül Aydın’dık.
Ondan öncesinde Özgecan Aslan, Münevver Karabulut, Güleda Cankel ve niceleriydik.
Yarın benim ya da senin gazetede iki satır haber olmayacağımızın garantisi hiçbir ülkede yok. Kadınlar, erkekler güçlerini onlar üzerinde denesin diye yaratılmadı.
Dünyanın yarısından fazlasıyız ve tükenmek istemiyoruz. İran kadınlarının ve onları destekleyenlerin sesleri başka Mahsa Emini’ler olmasın diye çıkıyor…
İran sokaklarındaki yangınlar İran kadınlarının içlerinde de yanıyor. Kadınların öldükten sonra isimlerinin haberlerde yer alması değil yaşarken başarıları ile isimlerinin duyulması umuduyla…
Yazımı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü ile başlattığım gibi onun sözü ile de bitirmek istiyorum:
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır.”