DÜNYAYI İNSANLAR DEĞİŞTİRDİ (2)

Dünya’daki insanların çok büyük bir bölümünün katıldığı küreselleşme oyunu diye adlandırdığımız bu kapitalizmleşme dizisinde her an her şey olabilmektedir. Bu oyunda bazı insanların önüne yeni ufuklar açılabilir, yeni teknolojiler hayatımızı daha da kolaylaştırabilir ve ömrümüzü daha da uzatabilir.

Ayın zamanda bazı insanların ufku kararabilir, değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışırken aşamayacakları sorunlarla karşılaşabilirler.

Yapay zekayla donanmış robotlar insanları işsiz ve işlevsiz bırakabilir, eşitsizlik uçurumu daha da derinleşebilir.

Çelişkilerle dolu olan bu oyunda yer alan herkesin her şeye karışma ya da müdahale etme cesaretini kendinde bulması çok şaşırtıcı değil. Pek çok alanda pek çok şeyi değiştirmeyi hedefleyen yeni fikirlerin ya da uygulamaların gündeme gelmesi de.

Teknolojideki baş döndürücü gelişme sürüyor. ‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ ve ‘Her Şeyin İnterneti’ pek çok alanda üretim süreçlerini ve pek çok şeyi değiştirecek; AMAZON her şeyin dükkanı olarak yükseldi ve ABD’nin en değerli şirketlerinden biri haline geldi. BİG DATA denen devasa veri hazinesi sayesinde akla gelebilecek her şeyin analizi çok daha ayrıntılı yapılabilecek.

Özellikle batı ülkelerinde ‘Her Şeyin Yokoluşu’ üzerine tezler geliştirmek, dünyanın sonu senaryoları üretmek, dünyayı ve insanlığı tehdit eden güçlere karşı savaşan yeni kahramanlar yaratmak moda oldu.

Bütün bunlar şimdi gelinen noktada, çok sayıda değişkenin etkili olduğu, çözülmesi zor problemlerin iç içe geçtiği bir dünyada yaşamakta olduğumuzu düşündürüyor.

Teknoloji dünyası, bilgisayarların işlem kapasitesindeki ve hızındaki baş döndürücü artışla çok övünüyor ama bilgisayarların katlanan kapasitesi bu çok karmaşık problemleri çözmek için yeterli olacak mı? Doğrusu bilemiyorum!..

Çünkü insan faktörünün ve insanla ilgili sonsuz sayıda değişkenin denkelmlerin içine daha fazla girdiği ortamda bilimin sınırlarını zorlayabileceğini ve bilim dışı arayışların gündeme gelebileceğini düşünmekte mümkün.

Böyle bir dünyada ekonomi, sosyoloji, psikoloji ve siyaset bilimi gibi insan davranışlarıyla yakından ilgili dispilinlerin değişime ayak uydurmakta zorlanması çok şaşırtıcı değil.

Ekonomik gelişmelerle ilgili güvenilir öngörülerde bulunmak, insan davranışlarının sağlıklı bir analizini yapmak çok zorlaştı. Çünkü küresel eknomiye ve küresel yaşama katılan ve zevkleriyle, tercihleriyle, talepleriyle, tepkileriyle olan biteni etkileyen insanların sayısında devasa bir artış oldu.

Daha önce küresel yaşamın kapsama alanı dışında kaldıkları için dikkate alınması gerekmeyen çok sayıda insanın tercihleri şimdi küresel denklemleri etkiliyor. Üstelik bu insanların eğitim düzeyleri ve iletişim olanakları da 25 yıl öncesine göre büyük ölçüde yükselmiş bulunuyor.

Bu çok karmaşık tabloyu bilimsel olarak tanımlamakta ve yarattığı problemleri çözmekte zorlandığımız için, dünyanın gidişatıyla ilgili spekülatif varsayımlar geliştirmeye yöneliyoruz.

Bu ortamda, bilimsel olarak kanıtlanamayacak sebep-sonuç ilişkileri kurarak olan biteni açıklamaya yönelmekde bir seçenektir. Dünyada olan-biteni yakından izleyerek olaylar ve gelişmeler arasında ilişkiler kurmak, bu olayları yaratan ve yaşayan insanların davranışlarını açıklamaya yarayacak ipuçları keşfetmek, dünyayı anlamaya çalışmanın gereği haline geliyor.

Ancak spükalitf düşüncenin tehlikeleri de var. Bu ortamda bilimsel temele dayanmayan uçuk teorileri, tarihsel fantazileri ya da dine ve inanca dayalı kurtuluş reçetelerini tek çıkış yolu olarak ortaya atanların çoğalması şaşırtıcı değil!..

Bu ortam, geçmişin güzel günlerini geri getireceklerini vaad ederek popüler olan ve kendi varlıkları etrafında bir efsane yaratıp fikirlerini, inançlarını, hayallerini tek çıkış yolu olarak göstermeyi başaran siyasi liderlere de geniş bir oyun alanı açıyor Türkiye’de R.Tayyip Erdoğan, Macaristan’da Viktor Orban bu alanı kullanarak ülkelerinin tek hakimi haline gelmiş olan liderlerdir.

Bu popülist liderlerin başarısı, dünyadaki değişim tablosuna ve teknolojideki atılıma ayak uydurmakta zorlanan ve küresel oyunda umduğunu bulamayan geniş bir kitle oludğunu keşfetmiş olmalarına dayanıyor.

Çok farklı gelişmelere ve toplumsal yapılara sahip bulunan ve farklı hikayeleri olan Rusya’da, Türkiye’de ve Amerika’da, kitlelerin tepkilerinin ve siyasi tercihlerinin farklı motifleri var kuşkusuz, ama sonuçta günümüze damga vuran bir liderlik modelinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Her üç ülkede Türkiye-Rusya ve Amerika’da geleneksel değerlere, dini inançlara ve dar ufuklu bir çıkar anlayışına odaklı olan, ayrıca güven içinde yaşamak isteyen kitlenin nabzını iyi tutabilen siyasi liderlerin yarattığı ‘Güçlü Lider’ imajı onları iktidarda tutabiliyor. Bu liderlerin ekonominin ve ülkenin yönetiminde çok başarılı olmadan da halkın desteğini koruyabildikleri görülüyor.

Bugün ülkemizde olduğu gibi. Hayatın çekilmez bir hal aldığı ülkemizde halen Recep Tayyip Erdoğan’ın bir alterantifinin çıkmaması bunun somut örneği değil mi?

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor