DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUNUN 97. YILI KUTLU OLSUN ADANA
Temmuz´un onuncu günü şehir bir mezbaha halini aldı. O gaileden yarım saat sonra tertip edilen ihtilal başlamış, şehrin Ermenilerle meskun olan aksamından cehennemi bir ateş açılmıştı. Yollarda, sokaklarda bir çok zavallıların cesetleri yatıyor. Kızlar, kadınlar canlarını kurtarman için yalın ayak, baş açık Temmuz güneşinin kızgın alevleri içinde yükselen, kesif tozlara boğularak akın, akın hicret ediyorlardı. Anasını kayıp eden yavrular, göğsü delinmiş yavrusunun üzerine kapanan ak saçlı analar namusu üzerine titreyen bakirelerle ovalar, obalar dolmuştu.
Hicret başlamış, kanlı eller ufka doğru yükselmiş, sırtlan sadaları bu kafaların arkasından yükseliyordu. Günler geçti. Gülistan gibi kıymetli memleketimiz baykuş yavrularına döndü. Kanlı eller saf-ı Seyhan kenarında yıkandı. Türk hazineleri yağma edildi.
Bu gün hâlâ kulaklarımızda uğuldayan bir çok zehirli sedalar var. (Geliyorlar, doldurdular……. Ah namusum… yavrum) bu sözleri her ağız ayrı ayrı söylüyor.
On Temmuz bilesiniz ne kara gündü,
Obalar göç etti, ocaklar söndü,
Adana bir yangın yerine döndü,
O günden ruhlarda bir sızı vardır,
Şafakta kanların bir izi vardır…
Birkaç gün sonra dağlar, dereler, aç, perişan, göç selleriyle doldu. Bu sel tâ orta Anadolu´ya, Niğde´ye Bor´a ve daha ilerilere kadar uzandı, gitti.
Ama Adanalı direniyordu..Ahmet Remzi Yüreğir, hem dağlarda düşmana karşı mücadele veriyor, hem de halkı bilgilendirmek,moral verebilmek için tren vagonunda gazete çıkarıyordu. Düşman kuvvetleri hakkında idam kararı vermesine rağmen mücadelesini ölümüne sürdürüyordu..Gani Girici kardeşlerini şehit vermişti vatan için. Ama, o kısacık boyuna rağmen, dağlar gibi korkusuz yürek vardı..Düşman karşısında mangal gibi yürekle savaşıyor, savaşıyor, savaşıyordu
Ve 97 yıl önce bugün düşman kuvvetleri bitap düşmüş ama umudunu yitirmemiş Adanalılar.karşısına yenilgiyi kabul ediyor,Adana kurtuluş savaşını taçlandırıyordu. 3 yılı aşkın süre Türk bayrağına hasret kalan Adanalılar 5 Ocak 1022 günü 96 metre kare büyüklüğünde dev bir bayrak hazırlıyordu. Dönemin en büyük Türk Bayrağı sokaklarda coşkuyla gezdiriliyor, daha sonra Büyük Saat ile Ulu Camii arasına dalgalanmak üzere asılıyordu.