ENİNDE SONUNDA AĞIZLARI KURUYACAKTIR

 

 

 

 

27 Mayıs 1960 ihtilalinin önde gelen isimlerinden, sonradan senatör olan Ahmet Yıldız’dan dinlemiştim. 1961 seçimlerinin erken yapılmasını ve askerin bir an önce kışlaya dönmesini en çok zorlayan ve Milli Birlik Komitesini ikna eden İsmet İnönü’dür.

O dönem üniversite gençliğinin bütün dünyası ülke sorunlarını konuşmak, yazmak gerekirse eylem yapmaktı. Gençlik siyasetin tam ortasında, her sabah yeni bir güne başlamayı alışkanlık edinmişti. Bende henüz başlarında olduğum fakültede derslerimin tamamını toplumsal çözümler üzerine kurmuş ve gelecekte devlette alacağım “ulvi” görevlerle ülkeyi kurtaracaklardan biri olmaya hazırlanmıştım!

“Seçimlerin biran önce yapılmasında ülke için sayılamayacak kadar yarar vardır”. Bu gün ülke Tek Adamın uğruna battığı çukurdan çıkmak için CHP’nin meydanlardaki çığlığı ve çırpınışı da bu inancına dayanıyor.

Bizim kuşak gençlik, 1960’larda devlet eliyle, hızla sanayileşerek sosyal adaleti gerçekleştirmenin ancak idealist solcu askerlerin sayesinde olacağına inandığımız için İsmet Paşanın bu sözüne çok bozulmuştuk!

Hiç beklemezdik ki, 65 yıl sonra gençlik kurtuluşu askerde değil kitlesel bir demokratik başkaldırıda arayacak.
27 Mayıs’tan 10 yıl sonra 12 Mart Müdahalesi, onu izleyen 10 yıl sonra da 12 Eylül Darbesi oldu. Seçilmiş sivil yönetimler ancak 1987 seçimleri ile yeniden gerçek Demokratik ortama kavuştular! O tarihten yaklaşık 10 yıl sonra bu kez Aydınların Post Modern Darbe dedikleri 28 Şubat yaşandı. Seçilmiş Başbakan Erbakan zorla iktidardan uzaklaştırıldı.
1960’dan bu yana, bu dört askeri eyleminde başında silahlı kuvvetlerin en üst komuta kademesi vardı. Ve kabul etmek gerekir ki, gerekçeleri, nesnel koşulları ne kadar haklı olursa olsun her müdahalede, ülkenin çağdaşlaşma, batılılaşma, yani demokratikleşme süreci bir süre kesintiye uğradı.
Artık, 2000’lerde ulaştığımız düzeyin en açık göstergesi, Genel Kurmay Başkanı Özkök’ün şu sözleriydi; “TSK’ya entelektüel fikri temel de kazandırmak zorundayız. Aksi halde geçmişin kopyası olanlardan kurtulmamız mümkün olmayacaktır.”
Bazı emekli askerler, geçmişteki söylemleri yüzünden iktidadaki sivil yönetime (AKP) güven duymadıklarını açıklıyorlardı. O komutanların özellikle o tarihte (2004) Başbakan R. T. Erdoğan’ın demokratikleşme adı altında laiklik karşıtı politikalarına karşı gösterdiği sert tepkilere Özkök Paşa katılmamıştı.

Genel Kurmay Başkanı gibi çok sayıda liberal geçinen aydın ve medyaya, özellikle Avrupa Birliğine girme yolunda çıkarılan uyum yasalarının, demokratikleşme amacından çok, İslami Cumhuriyet amaçları doğrultusunda kullanılacağı endişesinin artık yersiz olduğu kanısı hakimdi!

ABD New York’taki 11 Eylül 2001 Bin Ladin’in İslami Terör Eylemi ve onun sonucunda dünyada yaşananlar, en azından Türkiye’de birilerine, İslamiyet’i siyasete alet edemeyecek kadar ders vermiş olmalıydı?

Oysa “demokrasi bizim için araç değil, hedefimize kadar araçtır” diyen ve diyenler, ne gerçek aydın yurtseverlerin ne bu olayın ayırdındaydılar.

Tam tersine o tarihlerde beraber yürüdükleri Fetö ve 2. Cumhuriyetçileri de arkalarına alarak başta ordunun üst kademesi olmak üzere yargıyı, satılmaya hazır medyayı kullanarak, anayasa ve demokratik hakları ayaklar altına aldılar.

2015 seçiminde politik oyunla kendini kurtarıp, MHP’yi de yanına alan AK Saray, Partili Cumhurbaşkanlığını (Tek Adamlığını) oturtmayı, halkın Aş-İş-Adalet arayışına ve istemlerine tercih etti.

2019’dan bu yana başta gençlik, halk öyle bir ayaklandı ki, R.T. Erdoğan siyasi yaşamının geleceği korkusuna kapıldı.

Devlet Bahçeli aracılığı ile kurtarıcı olarak İmralı’nın önderliğine sığınmayı bile sineye çekti, göze aldı.

Halkın baskısıyla CHP direndikçe, son bir yıldır aşiret yönetimlerinde görülmeyen ölçüde hak-hukuk-vicdandan yoksun, dünyaya örnek ilkel bir ülke durumuna geldik.

Halktan korktuğu için ne istediğini saklayan AK Saray, CHP’yi de katarak kurduğu komisyondan çıkarı olanların başında İmralı ve tayfası var.

Kan içindeki parçalanmış komşular ve tek amaçları bölgeyi sömürmek olan devletler bu gidişi her devirde olduğu gibi ağızları sulanarak izliyor.

Hesaplayamadıkları Tanzimat’tan beri Anadolu ve Trakya halkının asla ve hiçbir zaman boyun eğmeyeceğidir. 2019 seçiminden bu yana başta gençlik bu halk öyle bir ayağa kalktı ki, yalnız AK Sarayın değil, sulu ağızlı herkesin eninde sonunda ağızları kuruyacaktır…

 

.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor