ESNAFTAN KAZANAN GEZİCİ ESNAF VARDI

Yerleşmiş anlamıyla “Esnaf” deyince küçük üretici, bakkal, manav, kunduracı, berber gibi meslek sahipleri akla geliyor. Gerçekte ise Esnaf, “Sınıflar” anlamındadır, yanı sınıfın çoğuludur. Bu nedenle de, aslına bakarsanız “esnaflar” sözcüğü “Sınıflarlar” gibi tuhaf bir noktaya oturur. Ne var ki, artık bu niteliğini adeta yitirmiştir.
Osmanlıca Sözlükte esnaf şöyle karşılık buluyor: (Arapça, isim, sınıfın çoğulu) 1. Neviler, çeşitler, cinsler, zümreler, kategoriler. 2. Bir sanatla veya dükkancılıkla geçinen (kimse), 3. Uygunsuz, namussuz kadın.
Bizim konumuz, sözlükte (2) numara ile tarif edilen dükkan sahipleri.
Daha doğrusu, bunlardan para kazanan gezici esnaf grubu.
DARABA YAĞLAYICI
Bundan 50 yıl öncesine dek küçüklü-büyüklü işyerleri akşam iş çıkışında daraba dediğimiz oluklu sacdan yapılma kepenkleri indirip ucundaki halkayı yerde sabitleşmiş halkayla birleştirerek asma kilidi vururdu. Sabah da kilidi açıp darabayı kaldırırdı. Yere paralel olkulu sac yukarıda bir rula haline gelecek biçimde üretilirdi ve enine tam oyuracak biçimde sağlı sollu iki ray içinde hareket ederdi. İşte daraba yağcıları, bir ellerinde içinde yağ bulunan küçük kova, diğerinde de ucuna diklemesine fırça takılı sırık olmak üzere dükkan dükkan gezerek isteyenin daraba rayını yağlayarak birkaç kuruş alıp geçinmeye çalışırdı.
KESE KAĞITÇILAR
Kese kağıdı yapmak aile ekonomisi çerçevesindeydi. Tabaka kağıt uygun boyutlarda kesilip katlanarak iki kiloluk, bir kiloluk, yarım kiloluk ve urupluk (çeyrek kiloluk) torbalar yapılırdı. Üretici, daha çok bisikletindeki heybesi ve sepetliğindeki sandıkta bulunan torbaları dükkanları dolaşarak satmaya çalışır, çok geçmeden de tamamını bitirip evine dönerdi.
BOŞ ÇUVALCILAR
Nerdeee o zaman şimdiki gibi hazır poşet ürünler!.. Şekerinden kahvesine, pirincinden nohutuna, fasulyasından bulguruna, sabunundan sodasına, velhasıl bir bakkal dükkanında satılan ürünlerin pek çoğunun toptan satışı çuvalla olurdu. Çuvalların bazıları jüt, bazıları da beyaz ezdendi. Örneğin un ve şeker çuvalları beyazdı. Satıcı, boşalan çuvalı biriktirir ve haftada, on günde bir gelip soran seyyara hiç de küçümsenmeyecek bir bedelle satardı. Beyazların son alıcıları arasında inşaat işçilerine don yapan terziler de vardı. Nehirde yıkanmaya gelen işçilerin bazılarının paçalı donunda “Konya Şeker Fabrikası” markasını görmüştüm.
İPLİKÇİ-ETİKETÇİ
1950’lerin ikinci yarısında ayrıntılı etiket zorunluluğu getirilmişti. Basılı etiketlerde Malın Cinsi, Alış Fiyatı, Kar Oranı ve Satış Fiyatı yazılması gerekliydi. Etiketsiz ürün satışı yapanlara ağır cezalar getirilmişti. Dolayısıyla da özellikle perakende satış yapanlarda etiket tüketimi hayli fazlaydı. Açıkgöz vatandaşlardan bazıları, matbaalardan aldığı etiket destelerini yine dükkan dükkan dolaşarak nafakasını çıkarırdı. Bunlardan biri, yanında ayrıca paket ipliği masurası da bulundururdu. Az da olsa,iplik alıcıları da vardı elbette.
POSTERCİLER
Sayıları pek az olmakla birlikte bir de bayrak ve poster satıcılarıyla karşılaşılırdı. Bunlar en çok 50’ye 70 santim boyutunda basılmış Atatürk ve Mareşal Fevzi Çakmak posterlerini satmaya çalışırdı. İlginçtir, alıcıları hiç de az değildi. Pek çok işyerinde Atatürk ve Mareşal Çakmak’ın posterlerini yan-yana gördüğümü çok iyi anımsıyorum.
Esnaftan para kazanan başka esnaf da vardı belki ama, aklıma bunlar geldi.