EV İSTANBUL’DA AMA AKIL–FİKİR ADANA’DA

14 yaşındaki Ege Tibet Adana doğumlu. Ailesi Adanalı. İki yaşına girdiği lk gün babasının işi gereği İstanbul’a taşındı, Kök Adana olunca da sık sık gelip gider oldu. Sekiz yaşından sonra da *kısa* demed,*uzun* demed, her tatilini Adana’da geçirdi.

Şanslı çocuklardan sayılır; Amerika’yı, Yunanistan’ı, İtalyay’yı gördü. Her nasılsa, doğaya ve tarihe merak saldı. Dedesi ve babaannesiyle Çukurova Bölgesinde görmediğikale, gezmediği ören yeri kalmadı. Bu arada yaylaları da dolaştı. Pandemi nedeniyle bir süredir Adana’ya gelemiyor. Fakat aklı-fikri Adana’da…

Telefonda pek sık görüşürüz. Karboğazı Zaferini anlatan dizimiz yayınlanırken düşüncesini anlattı. Sözü, Ege Tibet’e bırakıyorum.

“Toroslar’daki doğal güzelliklerin ne denli turistik değer taşıdığı bilinmiyor ve ben buna üzülüyorum. Aynı toroslarda küçümsenmeyecek sayıda ve güzellikte antik yapılar var. İlaveten, akarsuların, çayların, pınarların parıldadığı, şırıldadığı yerler de az değil. Bugün belki olmaz ama, Çukurova en kısa zamanda bu doğal ve kültürel mirasını turizmle değerlendirmeli.

Hemen aklıma gelen bir parkuru anlatayım; Gülek Yaylasını ele alalım. Çok eski bir yerleşim alanı olduğu kesin. Yıkılmak üzere çok sayıda taş bina gördüm. Bunlaın her biri adeta doğa tarafıdan yapılmış gibi çevreyle bütünleşmş fakat kaderine terk edişmiş. Derlenip toparlansa mükemmel butik otelcikler haline gelebilir. Birkaç kilometre doğusunda ünlü Gülek Kalesi var ki buraya çıkıp Gülek Boğazı ve iki yanında  yükselen ihtişamı görmek başlı başına bir zevk.

Diyelim ki turist sabah kalktı. Hemen avluda yetişmiş domates, salatalık ve komşunun sağdığı sütle kahvaltısını yaptı. Kale dışında, Batı yamacındaki Gelgez Pınarı ile ilginç han kalıntısını görerek kendini farklı bir dünyada hissedecektir. Buradan 20 dakika Kuzay’e, Akçatekir’e gür ormanlar içinde yolculuk yaparak gelir. Yolda yabani at sürüleriyle karşılaşma şansı var. Olmadı, Akçatekir’e girerken sola, yukarı tırmanan yolu tutup kale yapısındaki İbrahim Paşa Tabyasında soluklanır. Biliyor musun, benim üç yıl önce adım adım gezdiğim bu tabyayı Akçatekirlilerin diyebilirim ki yüzde doksandokuzu duymamış bile.

Bitmedi…

Geçen sezon sonunda Pozantı Belediyesinin yaptırdığı sempatik ve albenili  Yaşam Parkı Restorantta hesaplı,  temiz yiyecekleriyle karnını doyururken ayaklarının altındaymış gibi duran Akçatekir ve Bürücek yaylalarıyla bütünleşir.

Yarı yolda kocaman Karboğazı levhası ile karşılaşılmakta. Kurtuluş Savaşımızın en önemli dönüm noktalarından biridir burası. Çok ünlü bir Fransız Komutanına ait bin ikiyüz kişilik taburu bizim 44 askerimiz burada esir almış. Tarihte eşi, benzeri olmayan böyle bir olayın geçtiği  yeri görmek az şey değil elbette. Kaldı ki, Karboğazı göz alabildiğine yayılan dümdüz ovadan ibaret değil. Peş-peşe sıralanmış vadileri ve yaylaları yanı sıra binbir çeşit çiçeğin süslediği tepeleri ile de ayrı güzellikler sunmakta. Buraları dolaşırken yabani at sürüleriyle karşılaşma şansı yüksek. Ben bile üç kez rastladım.

Buradan çıkıp Pozantı’ya yaklaşırken sağa Belemedik Vadisine doğru yol alırken Çakıt Suyu refakat edecektir. Belemedik, başlı başına muhteşem… Köklü tarihe sahip. Kurtuluş Savaşında önemli kilometre taşlarından biri olmuş. Toros tünelleri ve Varda Köprüsü yapılırken bu vadi dört bin nüfuslu kasaba gibiymişü Kilisesi ve camisiyle yerliyi, yabancıyı barındırmış. Her mevsimi ayrı güzel. Duydum ki,Pozantı^nın çalışkan Belediye Başkanı Mustafa Çay buraya benzeri belki Avrupa’da görülebilen bungalovlar yaptırmış. Bir de çok beğendiğim şelaleli lokantası var. Sonbaharı inanılmaz güzel. Yeşil Pozantı’da apartmanlaşmanın hızla yayılması üzücü fakat buradaki Anahşa Kalesini görmenin ayrı bir mutluluğu var.

O gün böyle tamamlandı diyelim. Ertesi gün Varda Köprüsü ile hemen yamacındaki Yerköprü görenleri şaşırtacak güzellikler demetidir. Koca akarsuyıun bir noktada yer altına girip yüz metre kadar ileride yeniden yer yüzüne çıktığına tanıklık edenler hayranlıklarını gizleyemiyor.

Buraya kadar gelmişken Kapıkaya Kanyonunu ziyaret etmemek olmaz.

Bunları anlatıyorum ama, Adanılıların, Tarsuslularun, Mersinlilerin pek çoğu, ama pek çoğu farkında bile değil ve buna çok üzülüyorum.

Düşünüyorum da, bahsettiğim  yerler Avrupalıların ellinde olsaydı paraya para demezlerdi ve bizdem bile turriist çekerlerdi. Boy boy fotoğrafları tüm daünyada görülür, seyahat acentaları öncelikliolarak buraların broşürlerini dağıtırdı.

Yanlış anlaşılmasın dedem; Adana ve çevresinde daha nice parkurlar var… Diyorum ki, bu iş tek kentle olmaz. Adana, Mersin ve Hatay baş başa, elele verip ortak bir çabayla geleceğini kurtarabilir,”.

Bunları anlatan Ege Tibet  Çelmeoğlu  torunumdur,..

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor