EVREN’İN ÇANKAYA ARZUSU İÇİN Mİ ASAYİŞ DÜZELMEDİ?

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ülke içinde anarşik olaylar o denli büyümüştü ki, her kentte, bazı mahalleler “Kurtarılmış” sayılıyordu. Militanların sağcıları da, solcuları da rastgele denilebilecek ateş açarak hemen her gün on, on beş can alıyordu. Haftanın iki-üç günü, bazı semtlerde dükkânlar ya çok erken kapatılıyor, ya da hiç açılmıyordu.
Siyasi istikrarsızlık tavan yapmıştı. Üstüne üstlük, Fahri Korutürk’ten 6 Nisan 1980 günü boşalan Cumhurbaşkanlığı makamı bir türlü doldurulamıyordu. 25 Mart’ta ilk turu yapılan seçim için Meclis darbe gününe kadar 124 kez oylama yapmasına karşın sonuç alınamamıştı. Ülke çapında ve her düzeyde gergin hava vardı. Uzun zamandan beri ilan edilmiş olan sıkıyönetim de, anarşiyi önleyemiyordu. Halk bıkkınlık içindeydi.
KUDÜS MİTİNGİ
Bu gerginlik yetmezmiş gibi, Necmettin Erbakan 6 Eylül günü Konya’da Kudüs Mitingi düzenledi. Miting adeta bir irticai kalkınma havasına bürünmüştü. İstiklâl Marşı sırasında katılımcılar yere oturarak “Ezan sesi istiyoruz. Bu marşı söylemiyoruz” diye bağırmaktaydı. Miting sonrasında da, ellerde Arapça pankartlar olduğu halde ilâhiler okuyarak kortejj yürüyüşüne geçmişlerdi. Amerika’dan yeni dönmüş olan Kenan Paşa bu mitinge çok kızmış, “31 Mart Vakası Provası” olarak nitelendirmişti.
EKONOMİK KRİZ
1971 Askeri Muhtırasıyla birlikte ülke ekonomisi rayından çıktı ve kontrol edilemez hale geldi. Elbette 1974 Kıbrıs Barıi Harekâtı ve sonrasındaki ambargo da ekonomiyi daha ağır koşullara itti. 1979’da yüzde 80 olan enflasyon, 1980’e girildiğinde yüzde 100’ü aşmıştı. Bunun üzerine, 1980 24 Ocak kararlarıyla bir dizi önlemlere geçildi. Önlemler yavaş yavaş düzelme göstermeye yüz tutmuşken, anarşik olaylar hız kesmiyor, grevler, işyeri işgalleri birbirini kovalıyordu.
GÜVENLİK SORUNU
Uzun uzun anlatmaya gerek yok; DARBEDEN BİR GÜN ÖNCEKİ, YANİ 11 EYLÜL GÜNLÜ GAZETE MANŞETLERİNE BAKALIM:
“Ankara’da kurşuna dizilen 2’si kardeş 4 kişi öldürüldü. Siirt’te yiyecek çuvallarının içine gizlenen bombanın patlamasıyla 5 kişi öldü. Fatsa’da 3, Malatya’da 2 kişi öldü. Mersin’de, sinema için bilet kuyruğuna girenlere ateş açıldı 4 kişi öldü. Eskişehir’de bir kahvehanenin taranması sonucu 1 kişi öldü. İstanbul’da asılan yüzlerce bombalı pankartı indirmeye çalışan polislerin kolları koptu, gözleri kör oldu…”
SIKIYÖNETİM NE İŞ YAPIYORDU PEKİ?
Başta güvenlik ve anarşinin önlenmesi, kanın durdurulması için ilân edilen Sıkıyönetimle askerlere büyük yetkiler verilmişti. Buna rağmen istenilen sonuç bir türlü alınamıyordu. Bunca yetki ve olanaklara rağmen başarısızlık neye bağlanacaktı? Demirel bu sorunun yanıtını şöyle verdi:
“Kanın durdurulamayışı devletin tümüyle işlemeyişiydi. Sıkıyönetim vardı. Türkiye sıkıyönetimlik hale gelmişti. Ve o günkü hükümet azınlık hükümeti Türkiye’yi bu batağın içinden çıkarmaya çalışıyordu. 11 Eylül günü akan kan 13 Eylül’de nasıl durdu dedim. Yetkimiz yoktu dediler. 13 Eylül günü var olan yetki 11 Eylül günü de vardı. Sıkıyönetimin bütün yetkileri vardı.
12 Eylül öncesinde anarşiyi, terörü, vurgunu, soygunu önleme çağrılarına kulak tıkadılar. Akan kanlarla darbeye meşru zemin yaratıldı. Kanlar akıyordu, çünkü sayın Evren’in Çankaya’ya çıkması gerekiyordu. Bu ithamla karşı karşıyadır. Yani Evren Çankaya’ya çıksın diye 11 Eylül günü o kanlar akıyordu maalesef. 13 Eylül’de de onun için durmuştu.”
PAZARTESİ: DARBE 03.00’TE BAŞLADI
MİTİNG:
KUDÜS MİTİNGİ: 6 Eylül Günü Milli Selamet Partisi tarafından önemli hazırlıklardan sonra Konya’da yapılan Kudüs Mitingi darbeye meşruiyet kazandıracak eylemlere sahne olmuştu. Arapça pankartlarla düzenlenen kortej kenti ilâhilerle dolaştı. Evren, bunu 31 Mart Vakası Provası olarak nitelemişti.
GAZETE:
12 EYLÜL ÖNCESİNDEN: Bu gazete kupürüne bakınız. 12 Eylül öncesi haberlerin tamamı anarşi ve cinayet konulu. Akla gelen soru şu: Peki, sıkıyönetimle 20 aydır tüm yetkileri elinde bulunduran ordu neden başarısız oldu? Cevabını, Demirel verdi. Yazıda Demirel’in sözleri yer alıyor.