FOTOĞRAFLARI KONUŞTURAN SANATÇI: HALUK UYGUR

RÖPORTAJ: CANSU ERSOY

ADANA (BÖLGE)-Bir insanın ülkesine hizmet etmek ve ülkesini geliştirmek için kullanabileceği en pratik yol nedir? Tabii ki de sanat. Sanat, bir ülkenin gelişmesinde, özgürleşmesinde ve o ülkenin diğer ülkelere tanıtılmasında en önemli etkenlerden birisidir. Bir insan sanatı kullanarak tek kelimeye bile gerek kalmadan çok şey anlatabilir. Sanatın bu yönünü kullanarak, ona yeni bir boyut kazandıran Adanalı fotoğrafçı Haluk Uygur ile kendisi ve sanatla ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

-Kendinizden biraz bahseder misiniz?

Bir insanın kendinden bahsetmesi zor bir şey. Ama ben şöyle söyleyebilirim; Ölmemeye çalışan bir adamım. Her insanın bedeni ölür. Bedenimin bir gün öleceğini biliyorum. Ama ‘Acaba ben öldükten sonra geriye bir şey kalır mı?’ diye bir düşünce içerisindeyim. Benim ölmeme çabam budur. Haluk Uygur böyle biri işte…

-Mesleki ve sanat hayatınızdan bahseder misiniz?

Çocukluğum Adana’nın mahallelerinde geçti. Aslında hekimim. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne 1973’de girip, 1980’de mezun oldum. 41 yıl hekimlik yaptım. Sonradan hekimliği bıraktım. 1980’li yılların başından beri de bir sanat faaliyeti olarak fotoğraf ve yazarlıkla uğraştım. Daha sonra sanatın diğer alanlarını da kullanarak sanatı geliştirmeyi amaçladım. Ve bugün Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu isimli platformun kurucusu ve başkanıyım.

-Peki, ‘Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu’ tam olarak nedir?

Bu platform bir fikirle başladı. Bu fikir 1980 yılında başka bir derneğin içindeyken sanatın geleceğini öngörerek bir eğitim çalışması olarak başladı. Daha sonra bunun artık bir platform haline gelmesi bir gereklilik oldu. 2010 yılında bu kuruluş bir platform haline geldi.  Bugün de hala bir platform olarak devam ediyor. Ama dediğim gibi platform olarak kurulmadı. İlk ve asıl kuruluşu da 1998 yılıdır.

-Bu platformun tam olarak işlevi ne? Ne amaçla kuruldu?

Aslında bir akademi diyebiliriz. İçerisinde birçok felsefe, sanat tarihi, göstergebilim, fotoğraf ve değişik edebiyat alanlarında eğitimler veriyoruz. Bunlara yönelik de birçok proje üretiyoruz. Türkiye’nin ses getirmiş birçok projelerinden bazıları buradan çıktı. Adana’da 4 müze aslında bu platformdaki tartışmaların ürünü olarak kuruldu. Üstelik sadece Adana’daki sanatla ilgili değil, Türkiye’den bir fotoğraf ekolü çıkartmak gibi bir misyonu var. Tamamen yerel bir platform. Ama yerelden ulusala, ulusaldan evrene ulaşma amacı güdüyor.

-Tıp okumuşsunuz ve doktorsunuz. Peki, o kadar yıl doktorluk yaptıktan sonra fotoğrafla, sanatla uğraşmak aklınıza nereden geldi?

Doktorluk zaten başlı başına bir sanat. Dolayısıyla bence birbirini destekleyen bir şey. Ancak benim sanata yönelmemin asıl nedeni 12 Eylül’dür. 12 Eylül 1980… Türkiye’de askeri bir darbe oldu. Bu darbenin sonucunda birçok kişi hapsedildi, işsiz kaldı, idam edildi… Yani Türkiye büyük bir acı içerisine girdi. Bugün konuştuğumuz birçok şeyi o zaman konuşamazdık. Eğer konuşsaydık hapsedilme riskimiz vardı. Öyle bir ortamdı. Böyle bir darbenin olduğu yerde söyleyeceklerimizi öyle bir şekilde söylemeliydik ki, suç olmamalıydı. Ama biz de söyleyeceklerimizi söylemeli, sessiz kalmamalıydık. Sanat bunun için çok uygun bir alan. Ben de sanatın yolundan gittim. İlk başta fotoğrafı seçtim. Çünkü tekniğini öğrenmek kolay. Bir resmin veya edebiyatın tekniğini öğrenmek fotoğrafa göre çok daha zor. Müzik ve dans zaten bu saydıklarımın hepsinden çok daha zor. Fotoğraf bunların içinde en kolay ve pratik olanıydı. Bizim de diyeceklerimizi demek için acil bir dile ihtiyacımız vardı. Biz demeliydik, ama darbeciler anlamamalıydı. İşte o zaman karşıma fotoğraf çıktı. Ama tabi fotoğraf sonradan başka şeylere evrildi. Mesela şu an kitap çevirisi ve daha birçok şey yapıyorum. En son Türkçe’ye daha önceden hiç çevrilmemiş nadide bir kitabın çevirisini yaptık.

-Bu kitaptan biraz bahseder misiniz?

Asyatik Türkiye’de Yaşam isimli bir kitap. 1875 yılında Edwin John Davis tarafından yazılmış ve bugüne kadar tercüme edilmemiş. Tercüme edilmemesinin birçok nedeni var. Ama 1875 yılı çok özel bir yıl. Abdülaziz’in tahttan indirilip Abdülhamit’in tahta çıkarıldığı yıldır. O dönemde halk ne yapıyordu? Halk ne durumdaydı? Kitap tam olarak bunları anlatıyor. Ve bunu Adana- Mersin özelinde anlatıyor. Dolayısıyla Adana ve Mersin’le ilgili bu anlamda çok fazla bilgi var. Bu kitap alıp okunacak bir itaptan öte, bir araştırma kaynağıdır. Mesela kitapta çok özel bir şey var; Taş Köprü’nün ikinci bir kitabesi de varmış. Bugün bize ulaşamamış. O kitabenin bir kopyası da kitapta mevcut. Bu açıdan özel bir kitap. Aynı zamanda 3’lü bir seri halindedir. Diğer iki kitabını da ben çevirdim. Onlar da Adana ve Mersin ile ilgili.

-Son serginizi Adana’da açtınız. Sergideki eserler, fotoğraflar kime ait? Size mi?

Sergi çok önemli bir sergi. Uygur Ailesi’ne ait bir sergi. Yani bana, eşime ve çocuklarıma. Benim ve eşimin yıllar boyunca toplamış olduğumuz bir koleksiyon sergisi. Bu koleksiyonda Türkiye’nin en önemli ressam ve fotoğrafçılarının eserleri var. Bir müze olabilecek bir sergi.

-Bu zamana kadar kaç sergi açtınız?

100 vardır diye tahmin ediyorum. O kadar çok sergi açtım ki saymayı bıraktım. Türkiye dışında; Fransa, İsviçre, İngiltere, Çin, İran, Kıbrıs gibi birçok yerde sergi açtım. Aklıma gelmeyen de daha birçok yer vardır.

-Bu sergilerin kaçı Adana’da oldu?

Adanalı olduğum için en çok burada sergi açmışımdır. Şimdi onu da saymaya kalksam ne kadar sürer inanın bilmiyorum.

-Haluk Bey sanata bakış açınız tam olarak nedir? Sizce sanat ne?

Sanat bir düşünme alanıdır. Dolayısıyla sanat izleyicisi de bu düşünme alanının içerisinde toplanan bir elittir. Elitten kastım parası çok olan insan değil; düşünen insandır. Sanat o düşünme alanını oluşturmak içindir. Bir yerde bir düşünme alanı oluşturduğunuz zaman o toplum hızla yükseğe çıkar. O düşünme alanını oluşturduğunuz zaman bilim de gelişir, toplumun kendisi de gelişir. Sanatım amacı budur. Sanat topluma yarar. Ben sanatın asla duvara asılmalık bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ben sanatın toplumu değiştiren bir yol olduğunu düşünüyorum. Toplumu değiştirmeyen hiçbir şey sanat değildir.

-Fotoğraflarda herhangi bir temanız var mı? Bir tema çerçevesinde mi oluşturuyorsunuz?

Ben projeler üzerinde çalışırım. Her projede bir değişimi içerir. Mesela; Adana’ya Güç Verenler, Torosların Nadide Çiçekleri, Kadın Başarır vs. bunlar hep bir şeyleri eleştirir ve yok gösteren projelerdir.

Adana’ya ve ülkemize değer katan değerli sanatçı Haluk Uygur’a, sorularıma tüm içtenlik ve samimiyetiyle cevap verdiği için teşekkür ediyorum.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor