FRANSA’NIN ADANA’YI İŞGAL HAREKÂTI 1851’DE BAŞLADI

Bugün 5 Ocak. Yedi düvele kafa tutmuş muzaffer kahramanlarımızın destan üstüne destan yazdığı mucizelerin semavi imza günü. Kurtuluş yolunda olup bitenleri daha önce dizi olarak sunmuştuk. Bugün de, Fransa’nın Adana üzerindeki titizliğini ele alıyoruz.

On dokuzuncu Yüzyıl’da aylar geçtikçe Osmanlı daha da zayıflıyor, artık kasırgaya tutulmuş ağaç gibi sallanıyordu. Avrupalılar daha o yıllarda Osmanlı topraklarını gayri resmi olarak paylaşmaya başlamıştı. Fransa, Adana ve çevresine talipti ve nasıl olsa pek yakında Osmanlı Devletinin yıkılacağından emin olarak bölgeyi her yönden inceleme kararı aldı.

Adana’nın dumanlı dağlarına, bin-bir ürün bağışlayan bağlarına, berrak sular taşıyan vadilerine, münbit ovalarına, üşütmeyen kışına ve baharın okşayışına, velhasıl toprağına taşına hep göz koyan olmuştur binlerce yıldan bu yana…

Gözünü hırs bürümüş, Fransız, evvel-evvelden Adana’ya öyle göz koymuş ki, 1840’ta, Çukurovalıların pek benimsediği Mısırlı İbrahim’i Adana’dan çıkarmak için İngiliz’le işbirliği yapmış; elbette aklımıza bir şey gelmedi. Sorsanız, Fransız bunu yaparken kendisi için bir şey istediyse namerttir… Pir aşkına(!) onca yolu gelmiştir denizden…

LANGLOIS DİYE BİRİ

1851 senesinin bitimine doğru Paris’teki prens hazretleri, elinden iş gelir, genç olmasına karşın tarih ve arkeolojide ünlenmiş Victor Langlois’yı

(Viktor Langluva) çağırıp “Hadi bakalım; hazırlan, doğru Kilikya’ya gidiyorsun” diyerek yanına adamlar, ve deve yükü ile imkanlar katıp göndermiş yöremize. Langlois, 1853’e kadar adım adım dolaşıp dağların doruğunda, deniz kenarındaki mezar oyuğunda, memleketin solunda sağında antik ne kadar köy, kent, kasaba, harabe varsa tek tek ziyaret etmiş. Önemsediği her kültür varlığını beraberindeki usta ressamlara çizdirmiş. Hatta her dilden yazıtları bile fotoğraf inceliği ile kopye ettirmiş.

Kültürel çalışmaların yanı sıra yaşam koşullarını, gelenekleri de inceleyip notlar almış. Ekim-dikim, üretim ve fiyatları ihmal etmemiş. Bir de, etnik yapıyı adeta tek tek saymış gibi tablolara dökmüş. Bir yerleşim bölgesinde ne kadar Türk, Arap, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani olduğunu özenle kaydetmiş.

Eski gezgin ve yazarların görüşlerinden analizler yaparak, çizdirdiği yazıtları tercüme ettirmiş ve tüm çizimleri gravür haline getirerek  1861’de ünlü kitabını bastırmış; elbette bütün bu çabalar ve masraflar, herhalde kara kaşımız, kara gözümüz için yapılmamıştır.

Langlois’nın kitabından sonra, “Hele bir fiilen deneyelim” demiş olmalı ki, 1864’de, ilk çırçır fabrikasını getirip kuruvermiş Fransa. 1911 ve 1912’de yöremizi bir güzel röntgenden geçirmiştir Fransızlar; Georghes Tsapolos ve Pierre Walther isimli iki uzmanına ayrıntılı rapor hazırlatmıştır … Raporun kapağındaki yazı aynen şöyle: DOMEIN IMPERIAL DE TCHOUCOUR-OVA (Vilayet d’Adana, Turquie, d’Asie). Raporda, işgücü dağılımından ücretlere, sağlık hizmetlerinden demiryollarına, karayollarından tarım işletmelerine, pamuktan güvenlik giderlerine ve hatta göçebe işgücünün yerleşik düzene sokulmasına kadar hemen her konuda tesbit, görüş ve önerilere yer verilmiş…

Sonunda, Osmanlı’nın Sevr Anlaşmasıyla tam bir teslimiyete girmesi ve Fransızın Adana’yı sahiplenme plânını fiilen harekete geçirmesi 18 Kasım 1918’de başlamış ve 20 Ekim 1921 Ankara Anlaşması’yla 5 Ocak 1922 günü nihayet bulmuştu. Fransa, 5 bin ölü yanısıra, uçaklarını, toplarını, atlarını, ve bütün savaş gereçlerini bırakarak çekilmişti. Kurtuluş Bayramın kutlu olsun Adana’m…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor