GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

1953 yılı, İncirlik İlkokulu beşinci sınıf öğrencisiyim. Nisan ayında bir sabah öğretmenimiz Yusuf Çabuk (Prof Dr Altan Çabuk’un babası) Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bir çok bakanın trenle Adana tarafından gelip İskenderun’a gideceklerini söyledi ve öğrencilerin tamamının İncirlik tren istasyonuna giderek devlet büyüklerine selama duracağını bildirdi. Tren istasyonda durmazsa, hep birlikte el sallayacaktık; durması halinde ise, ben köy halkı adına Cumhurbaşkanına “köyümüze hoş geldiniz” dedikten sonra bir demet kır çiçeği verecektim.

İncirlik halkı ve öğrenciler trenin gelmesine kısa bir süre kala istasyona gittik. İstasyonda bekleyen kalabalığı görünce, tren durdu ve ilk kez gördüğümüz devlet erkanı pencerelere çıkarak bizleri selamladı. Öğretmenim pencereden bakan gözlüklü yaşlı birini gösterdi ve “Bak pencerede önde duran gözlüklü kişi Cumhurbaşkanı Bayar, yanındaki de Başbakan Menderes’tir. Haydi koş, Köyümüze Hoşgeldiniz Muhterem Cumhur Reisim de ve çiçek buketini kendisine ver” dedi.

Koşarak Celal Bayar’ın bulunduğu pencerenin altına gittim, “Köyümüze Hoşgeldiniz muhterem Cumhur Reisim” dedikten sonra çiçek buketini uzattım. Ancak, boyum yetişmediği için birisi beni kucaklayıp buketi sunmama yardımcı oldu. Sayın Bayar “Sağol delikanlı ama bol yemek yeyip büyü, tamam mı?” diyerek, başımı okşadı.   Bu benim için çok büyük bir olaydı.

1953 yılında kır çiçeği sunarak ilk kez gördüğüm, başımı okşadığı için sevinçten tüm gece uyuyamadığım, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosundan olup, Atatürk’ün İktisat Bakanlığını ve başbakanlığını yapan Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı ikinci ve son kez bambaşka bir ortamda göreceğimi o gün asla hayal edemezdim. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, hükümet erkanı, genel kurmay başkanı ve diğer bazı komutanlar ile iktidar milletvekilleri ve üst düzey bürokratlar toplanarak Marmara’daki Yassıada’da hapse atılmışlardı. Suçları “Anayasayı tağyir, Tebdil ve ilga” idi. Zaten 27 ve 28 Nisan 1960 günleri biz üniversite gençliği İstanbul Beyazıt meydanına çıkıp hükümeti aynı suçlarla itham etmiş ve polisler tarafından ateşli silahla karşılık görmüş, ölü ve yaralılar vermiştik.

Darbeyi 38 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi yapmış, ardından Hakim Salim Başol başkanlığında özel bir mahkeme kurmuş,   spor salonundan bozma bir salonda yargılama başlamıştı.

O dönemde İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde öğrenci liderlerinden olduğum için Yassıada Komutanlığı Akademi öğrencilerini temsilen duruşmaları izlemek üzere beni seçmiş. Bir sabah Dolmabahçe rıhtımından kalkan özel bir vapura binip avukatlar, şahitler ve diğer görevlilerle birlikte Yassıada’ya gittim.

Adada bizi duruşma salonunun tribünlerine oturttular. Ardından, en önde devrik Cumhurbaşkanı Celal Bayar, arkasında eski Başbakan Adnan Menderes, daha arkada eski bakanlar ve komutanlar ile milletvekilleri ve bürokratlardan oluşan yaklaşık 650 sanık tek sıra halinde duruşma salonuna alındılar.

O gün öğleden önce ve sonra 2 seans halinde tarihi bir olaya tanıklık ettim. Akşam bizleri aynı vapurla Dolmabahçe rıhtımına geri getirdiler.

Böylece, bir ilkokul öğrencisi olarak karşılayıp çiçek buketi verdiğim Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes’i 8 yıl gibi kısa bir süre sonra mahkeme salonunda idam talebiyle yargılanan sanıklar olarak görüyordum. İnsanın rüyasında görse inanamayacağı ilginç, o ölçüde de hazin ve demokrasi ayıbı bir tablonun canlı tanığı oluyordum. Bilindiği gibi, o duruşmalar sonunda Başbakan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışisleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edildi. Celal Bayar ise önce idama mahkum edildi, ardından yaşlılığı nedeniyle cezası müebbet hapse çevrildi. O gün yapılan duruşmada cereyan eden olayları daha sonraki bir yazıda anlatacağım.

Yaşa ki göresin…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor