GÖZALTINDA GÖRECE RAHAT GÜNLER BAŞLIYOR

Odamızdaki dinleme cihazının sökülmesinden sonra, ilk günlere oranla görece daha rahat bir yaşantıya kavuştuk.  Artık nöbetçi polislerimiz bizimle konuşuyor ve dış dünyadan bilgi getiriyorlardı.

Nöbetçilerden Muharrem eskiden tanıdığım biriydi. İlk sohbetlerden sonra kendisi  bana yakın davranıyor, nöbeti bittiğinde Ali ağabeyimi ve kardeşim Mustafa’yı ziyaret ediyor, ailemle bilgi alışverişi yapmamı sağlıyordu.

Hatta,  bir gün Muharrem o zaman 11 yaşında olan oğlum Safa’yı gizlice odama getirdi.  Böylece aile hasretimi büyük ölçüde giderdiğim gibi, ailem hakkında ayrıntılı bilgi alma olanağını da  buldum.

Ancak, tabii o yaştaki bir çocuğun babasını o koşullarda görmekle geçirdiği ruhsal bunalım her halde çok derin olsa gerektir.  Bu arada Yıldız ablam hemen her gün bana yemek ve temiz giysiler getirip kirli çamaşırlarımı alıyor, zaman zaman çorap veya iç çamaşırı içine iliştirdiği kağıtlardaki notlarla beni bilgilendiriyordu.

Mühendislik Fakültesi Almanca okutmanı İdris Günçe de her gün Polis Okuluna geliyor, nöbetçi polislerimiz aracılığıyla akademiden ve dışarıdaki durumlardan bilgileri ulaştırıyor, benim mesajlarımı alıp gereğini yapıyordu.

Ailem dışında bize en çok zaman ayıran, bizimle en çok ilgilenen, görevlilerle iyi ilişkiler kurarak rahat etmemize yardımcı olan İdris beye büyük minnet borçluyum. Ancak, nöbetçi polislerimiz dışında hiç kimse bizim bulunduğumuz kata çıkamıyor, bize hiç bir soru sorulmuyor, neden gözaltına alındığımız ve niçin burada tutulduğumuz açıklanmıyordu.

Bir gün esen fırtına sonucunda odamın pencere camı kırıldı, önceden tanıştığım Adana Emniyet Müdürü Gültekin Demir yanında Çevik Kuvvet Müdürü ve bir camcıyla birlikte odama geldi ama camcı kırılan camı değiştirene kadar hiç sesini çıkarmadı ve sorularımı yanıtsız bıraktı.  Polis Okulunda geçirdiğim 56 günlük gözaltı süresince oğlum Safa dışında odama giren yegane kişiler bu üç kişi olmuştu.

Nöbetçi polislerden benim bulunduğum kattaki diğer odalarda Akademi Başkanı Prof. Dr. Mükremin Altıntaş, Doç. Dr. Agah Adak, Mühendislik Fakültesi öğretim görevlileri Yalçın Kahraman, Ender Babuş ve Vebil Çağlayan’ın (o zamanlar genç bir kızdı, daha sonra  profesör oldu) gözaltında tutulduğunu öğrenmiştim.

Yani, Güneş Arıkdal ve benimle birlikte toplam yedi öğretim üyesi ve görevlisi gözaltında bulunuyorduk ama onlarla benim nasıl ortak bir operasyonun zanlısı olabileceğimi bir türlü anlayamıyordum. Üstelik, Ender Babuş ve Vebil Çağlayan’i hiç tanımıyordum, adlarını bile duymamıştım.

Prof Dr Sabahattin Değirmenci ile Mühendislik Fakültesi genel sekreteri Mehmet Akça da kısa bir süre gözaltında tutulmuştu.  Ayrıca, Mühendislik Fakültesi öğretim görevlisi Füsun Oğuz’un da bir aralık gözaltına alınıp on gün kadar tutulduktan sonra salıverildiğini öğrenmiştim.

Bu arada, Vebil Çağlayan bir kaç kez serbest bırakılıp tekrar gözaltına alınmış, Mühendislik Fakültesi öğretim görevlileri Ahmet Asena ile Mehmet Çelebi ise tüm yurtta aranıyormuş. Elli altı günlük gözaltı süresinin sonlarına doğru Ahmet Asena’nın yakalandığını ve Adana’ya getirilmekte olduğu bilgisini aldım. O zamanlar kendisini  tanımadığım Mehmet Çelebi ise hala yakalanamamıştı.

(DEVAM EDECEK)

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor