GRAMOFON-PİKAP- Sİ Dİ
Gramofonun son dönemlerini anımsarız. Bizdeki, dışı bordo kadife kaplı sandık tipiydi. Sesi oda içinde rahatça işitilebiliyordu ama ayrıca boru takmak için adaptörü de vardı. O zamanlar megafon’a boru diyorduk. Daha eski tiplerin tamamı boruluymuş. Gramofonu tarife gerek yok. Son yıllarda Çin malı “Gûya gramofon” diyebileceğimiz cihazlar ithal edildi. Daha çok ev dekorasyonunda kullanıyor. Gençler için yazma ihtiyacını duyduğum yanı, elektrikle, pille, bataryayla ilişkisi olmaması. Plâğı çevirmek için kolla kurulan zemberek, kayıt çizgilerini okuyan iğne ve iğnenin bağlı olduğu, titreşimi sese çeviren diyafram.
Kıymetli ev eşyalarından sayılır, özenle kullanılırdı. Taş plak dediğimiz, sertleştirilmiş zift esaslı disklerle çalışırdı. Dakikada 78 devirle döndürülmek üzere hazırlanırdı plâklar. Gramofonun tablası daha hızlı veya daha yavaş dönerse, doğru düzeyi yakalamak için artı-eksi etki yapan sürgüsünden yararlanılırdı.
1952 veya 53 yılında evimize radyo geldikten sonra gramofon çantamız kapatılıp karyola altına konuldu. Sonradan eskiciye satılmış. Dursaydı, bugün mükemmel antik eşya sayılırdı. Cihaz gitti ama taş plaklarımız uzun süre durdu. Galiba Odeon ve Columbia isimli firmalar tarafından üretiliyordu. Bir de Sahibinin Sesi marka plaklar aklında. Logosu da gramofon başında sahibini dinleyen köpekti.
Plaklarımızın bir kısmı soyadı yasasından önce kaydedilmiş olmalı ki, ortadaki yaldız baskılı etiketlerinde sanatçılar Bey ya da Hanım olarak belirtilirdi. Örnekler vereyim: Müzeyyen Hanım – Talihim olsaydı yarim olurdun- Kadın Sesi, Safiye Hanım – Yanık Ömer – Kadın Sesi , Münir Nureddin Bey – Tereddüt – Erkek Sesi…
PİKAPLI DEVİR
Radyolar yaygınlaşırken pikap dediğimiz plâk-çalarlar devreye girdi. Gramofona göre çok daha nitelikliydi ve çok uzaklardan duyulacak kadar da güçlüydü. Pikaplı konsollar yaygınlaştı. Ceviz kaplama büyük konsolların ortasındaki, alttan menteşeli kapağı açınca plâk önünüze gelirdi. Radyo, konsolun üstünde dururdu. Altmışlı yıllarda 45’lik plâklar müzik dünyasında devrim yarattı. Dakikada 45 devirle çalıştığından ve plastiğe basıldığından taş plaktan çok daha küçük, çok daha ince ve çok daha dayanıklıydı. Eski plâklar tırnakla bile çizildiğinde bozulur, en ufak bir çarpmada kırılırdı. Plastikler ucuzdu da. Ayrıca, motorlu araçlara da bu plâklarla çalışan küçük pikaplar takılabiliyordu.
SEYYAR PLÂKÇILAR
45’likler dönemindeki diğer önemli atılım da üst üste açılan kayıt stüdyolarıydı. Kendine güvenen parasını verip plak çıkarıyor, tutulursa bu kez plakçılar tarafından para yağmuruna tutuluyordu. Sebzecide, eskicide gördüğümüz tekerlekli tablalar artık plâk satıcılarının aracı olmuştu. Transistör sayesinde bangır bangır bağırtılabilen hoparlörlerle yeni plâkları tanıtarak sokak sokak dolaşırlardı. Celal Şahin’in tekelinde bulunan mizahi müzik, bazı komedi sanatçılarını da harekete geçirmiş, yeni bir tür yaygınlaşmıştı.
Sonradan çıkan 33 Devirli “uzun-çalar” plakların her bir yüzüne sekiz – on parça kayıt yapılabiliyordu. Ardından kasetler girdi piyasaya… Tek yüzü bir saatte döndüğü için bir kasetle iki saatlik kayıt söz konusuydu. Çok çabuk yayıldı. Bu kez de pikapların pabucu dama atıldı, kasetçalarlar motorlu taşıtlar dahil her tarafa yerleşti. Her sokakta görülen kasetçiler esnafı yeni bir sınıf olarak esnaf arasında önemli yer aldı.
NEREDEEEN NEREYE!..
Bizden evvel, Edison’un 1877’de icat ettiği fonoğraf varmış. Ardından biraz daha gelişmişi olan fonofon yapılmış. O da gramofon olarak geliştirilmiş. Bizler; gramofon, pikap,, kaset çalarla birlikte 75’lik, 45’lik, 33’lük plâkları ve kasetleri gördük. “Yeni yetmeler ise Si-Di (CD’yi İngilizce böyle okuyoruz ya) devrini yaşıyor” diyecektim, durdum. Aklıma geldi, tırnak kadar cihazlar kulaklıkla size saatlerce kayıt dinletebiliyor.